Bumerang - Yazarkafe

16 Kasım 2017 Perşembe

Okuldan acı kahveye...İlk okul deneyimi

Ye, iç, büyük konuşma...

Hep çocuk nasılsa ömür boyu okuyacak ne gerek var erkenden okula gitmesine diye düşünmüştüm... Binlerce bakıcı derdine rağmen, hep bakıcı bulup 2,5 yaşa kadar bakıcılarla büyütmüştüm. Şartlar değişmeseydi, işi bırakıp yurtdışına gelmem gerekmeseydi muhtemelen yine bakıcı bulmaya çalışıp, biraz daha okula göndermezdim Alya Eda'yı... Sonra işi bıraktım, başbaşa biraz takılırız demiştim. Aslında bir kaç ay gezdik de hem Moskova'da hem Türkiye'de. Moskova'ya dönünce okula vermeyecektim, kışı atlatalım istiyordum ama bir gün ani bir kararla artık okul zamanı dedim. Hem çevremdeki herkes okula veriyordu, hem Rusça konuşup anlamamak beni de deli ediyordu. Kendime vakit ayıramıyordum. Okul hem bana hem Alya'ya iyi gelecek diye düşünmeye başladım. Okul hemen sitenin içinde var, ingilizce bilen biri vardır diyip gittim bir gün şansımı deneyip. Azcık Rusçamla ingilizce bilen öğretmeni getirttim, müdürle konuştum. Sonra eşimle gittik, evrakları öğrendik. Alya Eda'ya bin kere gitmek isteyip istemediğini sordum, hep gitmek istediğini söyledi. 4 gün deneme dersi ile başladık, deneme süresi de uzatılabiliyor. Bugün 7. gündeyiz.

İlk günler gitmek konusunda daha hevesliydi. Bugün, 7. günde sınıfa çok zor girdi, gitmek ile tehdit etmek zorunda kaldım ki çok üzücü bence:( Ben hep hadi gel konuşalım diyerek soruyorum, dinliyorum, anlatıyorum ona. Bana gelmiş anne bir konuşalım diyor, konuştuk ama okula gitmek istemediğini söyledi bu defa... Fakat biraz daha denemeye devam edeceğim. Bir saat kadar yanıma gelmediği oluyor, ama sınıftan çıkınca beni orda görecek mutlaka. O kadar tüm gün bakıcılarla kalmış, zaten bensizliği yapabilir diyorum ama pek de öyle olmadı...

İlk 3 gün daha kolaydı, ilk iki gün sınıfa da girip, kapıda bekliyordum. Artık sınıfın dışındaki giriş holünde bekliyorum. 4. Gün içeri zor girdi, ben illa bir sınıfa gireceğim. Girdikten sonra ilk yarım saat kahvaltı el yıkama gibi şeylerle oyalanıp beni sormadı...

Alışması için, benimle de vakit geçirmesi için yarım gün gitsin istiyorum. Kendi burda kalıp, uyumak istiyorum demediği müddetçe ben tüm gün için zorlamayacağım.

Öğretmen ve okul psikoloğu okulda kalmamın sıkıntı olmadığını düşünüyor, kendini güvende hissetmesi için, alışana kadar. Ben ise hep böyle olacağından şüphelenmeye başladım, korkuyorum. 
Dün yani 6. gün yarım saat bıraktım, 15 dakika kadar ağladı, dışardan izledim, özünde o ağladı, ben ağladım. Sonra öğretmenin kucağında oturdu, arkadaşları onunla ilgilendi, ona oyuncaklar getirdiler ama Alya çok da hevesli değildi. Sonra bir kahve aldım, ne acı geldi acıyla... Okula dönünce sarılıp içli içli ağladı. Bana da tam çaresizlik. Güçlü olsun, alışsın istiyorum, Rusça öğrenmesi burada olsak da olmasak da onun için çok faydalı olacak... Ve biliyorum öğreniyorlar da... Bir yanım çok hüzünlü, duygusal, endişeli... Güçlü, sert, katı anne olamıyorum:(

Bugün de 45 dakika falan bıraktım, gidişat hiç de parlak değil. Ağlamalar, itirazlar, ben gittikten sonra kızmalar, daha da yapışmalar.

E başka bir ortam, onun için zor olmalı, anlamaya çalışıyorum. Dil bilmemek kabus, onu konuşmuyorum bile ama Alya Eda zaten Türkçe de olsa kimseyle konuşmayacaktı ki diye avutmaya çalışıyorum kendimi...

Ve onu bırakıp 5-10 dakika okulun yanında gittiğim kafenin kahveleri çok acısınız çoook...

11 Kasım 2017 Cumartesi

Taganskaya Metro Durağı

Sarı, mor ve kahverengi 3 hattın birleştiği metro istasyonlarından biri Taganskaya. İlk hat 1950 yılında açılmış, 53 metre derinliğinde yine bir inşaat ve mimari harikası. Metro istasyonunda geleneksel rus motifleri kullanılmış. Mavi ve krem rengi işlemeler ağırlıklı kullanılmış. 2. Dünya savaşına katılmış Kızıl ordu ve donanma üyelerinin portreleri var. Mavinin huzurunu hissetmemek mümkün değil...
İkinci hat Marksistskaya durağı diye geçiyor. 1966 yılında açılmış. Beyaz ve kahverengi mermer, siyah seramik hattın inşaasındaki ana malzemeler olmuş. 
Üçüncü hat durağı yine Marksistskaya olup, 1979 yılında açılan hattın bir parçası.

16 Ekim 2017 Pazartesi

Beni Türk doktorlarına emanet edin

İkinci gelişim biraz kötü başladı... Sonbaharın tadını çıkarmak şöyle dursun evden çıkamadım, Alya Eda izin verse yataktan çıkmazdım... Çarşamba akşam geldik, gece ellerimi şiş hissederek kalktım, yüzüğümü sabunla çıkardım ama çok da önemsemedim.  Sabah tüm vücudum kırmızı idi, ve 2 gün böyle devam etti. Doktor son çaredir bende (ki bi de Rusya'dayım...) Geçmeyip de akşamları çoğalınca, kaşıntıdan uyuyamayınca tıpış tıpış burda bir kliniğe geldik. Aslında ben internetten kendi teşhisimi koymuştum ütiker/ kurdeşen olarak ve emindim ama teşhis yetmiyor, tedavi de lazım:) Rusça için eşimin işyerinden bir arkadaşı bize eşlik etti. 13.30 olan randevu da bizi 14 te alabileceklerini ilettiler, bir önceki kişi geç gelmiş. 14.30 da zor girdik. Doktor bir geldi, bir gitti, kafası karışıktı sanki... Uzun boylu sarışın bir erkek doktor (Sonradan öğrendim ki sovyetler zamanında kadın doktorlar ağırlıktaymış). Odada masa, hemen yanında (önünde değil bakın) bir sandalye, önünde hastanın uzanacağı yatak... Nerde bizdeki özel hastanelerdeki perdeler, arka odalar vs... Bizi odaya aldı, havalandırmak için de camı açtı, donuyoruz ama oda da doktor değil diş doktoru odası kokusu var, anlayamadık, kendi aramızda eğlendiğimiz doğrudur :) Ben son gün ve gündüz iyileştiğim için elimdeki fotoğrafları gösterebildim, alerjidir, yediklerine dikkat et, son zamanlarda ne yedin dedi, daha doğrusu demiş. Doktor sürekli konuşuyor, genelde yanımızdaki arkadaş cevap veriyor, bazen eşim müdahale ediyor. Bayağı kenarda hiç bir şey anlamayan haylaz çocuk gibiydim, Alya'yla bakıştık bir ara güldük, bir şey anlamıyorduk... Girişte muayene olmadan önce ödeme yapmıştık, doktor dedi ki reçete yazacağım para alayım!!!! Ne parasıdır, yok daha neler, ne o kadar çok mu sorularımız arasında vazgeçti!!! Reçete ise A4 kağıda yazdığı bir yazı. Sonra beraber kliniğin eczanesine gittik, ilacımıza da paramızı bayıldıktan sonra çıktık... Ben anlamadım ki özel klinik buysa, devlet hastaneleri nasıldır kimbilir..Sorma dedi bilenler... Rusya'da hizmet sektörü henüz 'müşteri odaklı' seviyesine gelmemiş. Hiç öyle bir çaba yok, kişilerin çaba göstermesi için de çalışana verilen kayda değer maaşlar yokmuş malesef...
Hastane deneyimim yok, olmasından da korkuyordum. Umarım başka ihtiyacım olmaz. Çevremdekilerden genel sektörü araştırmak istedim, sektör yokmuş:) Maaşlar çok düşük olduğu için rüşvet hala ön planda, yardımcı olan yok, hemşirelerin doktora yardımcı olması gibi uygulama yok, sterilazyon sorgulanır, sıra beklememek, ilgi imkansız bir beklenti gibi...Rus tanıdıklarım mümkünse sadece mecburi çocuk aşılarında gidiyoruz dediler. Tabi mutlaka çok zenginlerin gittiği özel hastaneler vardır ama biz de o seviyeyi göremiyoruz. 
2016 da Bloomberg'in yaptığı bir araştırmaya göre Rusya’da sağlık harcamalarının GSYH’deki payı yüzde 7,1, ortalama yaşam süresi ise 70,4 sene. Türkiye’de bu rakamlar yüzde 5,4 ve 75,1 sene. ABD’de ise ortalama yaşam süresi 79 sene ve GSYH’nin yüzde 17,1’i sağlık harcamalarına ayrılıyor. Araştırmamın yapıldığı 55 ülke arasında Rusya son sırada iken, Türkiye 25. sırada yer alıyor. Araştırma kaynağı: 

https://www.bloomberg.com/news/articles/2016-09-29/u-s-health-care-system-ranks-as-one-of-the-least-efficient

Sonuç: Beni Türk doktorlarına emanet edin ya da yok yok Sağlık olsun Sağlık olsun Sağlık olsun

2 Ekim 2017 Pazartesi

3yaş...İyikiler, keşkeler ,yetmeyen sözcükler

Ne yazsam yetersiz hislerimi anlatmam için... Delilik annelik... Bir çeşit hasta ruh hali... Normal bir sevgi değil çünkü bu... Seni sevmekle de bitmiyor ki annelik, her çocuğu sev, her hayvanı sev, şefkatte, düşünmekte sınır yok, nasıl zor, nasıl güzel... Ne kadar şükretsem az, ne kadar sevinsem az... 3 yıl bitmiş ve bebeklik fotoğraflarına bakar olmuşum inanmak ne güç... Her akşam kokuna şükrediyorum, benim bebeğimsin hala... Geçmiyormuş ya onu küçük görme duygusu, nasıl yaşanır bilmiyorum. Ben de annemin bebeği sayılırım yani, ne zorsun annelik, ne zorsun, ne güzelsin. En büyük iyi ki...
3 yaşında bebeğimsin, koklamaya doyamadığım. Her şeyine özendiğim, birebir her saniye ilgilendiğim...
3 yaşında kendi dünyası olan bir çocuksun. Bireyselleşmeni desteklerken doyamadığım...  Uzaklaşmandan korkarken uzaklaştırmam gerekenim...
3 yaşında ergensin, 3 yaşında genç kızsın. Hayal dünyan, isteklerin, sevdiklerin, sevmediklerin var. Kızgınlıkların, şimdiden triplerin var... Ne güzel beraber büyümek, beraber yaşalmak, sen büyürken yaşlanmak...
Ne çok sevinç, ne çok korku...İyikiler, keşkeler, yetmeyen sözcükler...

31 Ağustos 2017 Perşembe

Tarih kokan Metropol Oteli

Bolşoy tiyatrosu çapraz karşısında, tiyatro meydanında yer alan Metropol Otel 1905 yılında açılmış. Kızıl Meydan'a, Arbat'a yürüme mesafesinde, Turistler için oldukça çekici bir lokasyonda. Dış görünümündeki işlemeler, resimler ile Moskova'daki yine göz alıcı binalardan biri... Sıcak suyu, odalardaki telefonu, uluslararası yemek çeşitleri, lobi de Amerikan barı olan Moskova'daki ilk otel. Otel yüzyıllar boyunca Rus kitaplarında, sinema filmlerinde yer almış. Antika mobilyalar ve eski dizaynını korumakla birlikte son modern teknolojiye de uyum sağlayarak her türlü teknik imkan sağlanmış, odalarda wi-fi de mevcut. Otelde spor salonu mevcut, ayrıca otel iş, kültür, eğlence aktivite/ toplantılarına da ev sahipliği yapabiliyor. Oteli görmek, keşfetmek için illa kalmaya gerek yok, sadece akşam yemeği de yenebilir. Ya da benim gibi yürürken oteli izleyin, hayran kalın :)

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Arbat kargaşası. Eski Arbat

Arbat...Moskova denilince bir Kızıl Meydan bir de Arbat duymuştum hep... Hep güzel şeyler okudum, duydum Arbat ile ilgili...Oysa ben hiç hem de hiç anlamadım Arbat nasıl Kızıl Meydan ile birlikte anılabilir... Bir de o kadar güzel farklı caddeler, meydanlar var ki Arbat resmen sönük kalıyor... Yeni Arbat' ı yazmıştım, şimdi sıra klasik Arbat olan Eski Arbat' ta. Tabi bu benim gözlem ve yorumum, oysa oldukça da derin bir tarih var caddede, onu da tarihe saygılı olarak en sonda yazdım:)

Benim için en özel yanı: 10 Haziran 2017 gecesi ilk kez Moskova'ya gelip, 11 Haziran'da metro ile ilk geldiğim yer, ilk kahvaltı yaptığım yer oluşu. 

Eski Arbat bir cadde. Türklere ve İstanbul' u bilenlere için bu caddeyi anlatmak kolay: Beyoğlu İstiklal caddesi ile çok benzer. Tek cadde, sağlı sollu eski 2/3 katlı renkli binalar. Cadde boyu cafe ve restaurantlar, sokak şarkıcıları... Her geldiğimde İstiklal kokuyor. Hani şu özlediğimiz eski Beyoğlu İstiklal :( Şu sokaktaki şarkıcılar, en sevdiğim...

Hediyelik eşya dükkanları çok ve ünlü. Matruşkalar, magnetler, kürk şapkalar, porselen süsler... Yol boyu yapay pembe ağaçlar yapmışlar, gece ışıklandırma yapıyorlar. Heykeller, yol boyu dönem dönem açılan sergiler, yol boyu resim yapan ressam, sokak sanatçıları, Puşkin' in müzeye çevrilmiş evi ve karısıyla heykeli caddenin özellikleri... 

Her türlü cafe ve restaurant olan caddede, fast foodculardan, özel et restaurantlarına, farklı ülkelerin mutfaklarına, kahve, pasta satan küçük mağazalara rastlamak mümkün, alternatif bol. Caddede ünlü Türk restaurantları da var. Türk turist rehberler de pek çok turizmci ve turist gibi turistleri buraya mutlaka getiriyorlar. Bu mekanların birinde Ferdi Tayfur dinlemişliğim var, o kadar Türk yani...

Caddeden Yeni Arbata, Kremline yürüyerek gitmek mümkün. Ve bence kesinlikle bu denenmeli...

Caddenin tarihine gelecek olursak: Şarkılara, şiirlere konu olmuşluğu var: "Oh Arbat, oh my Arbat! You are my religion," Şarkıdaki bu satır, Sovyet dönemi halk şarkıcısı ve şairi Bulat Okudzhava tarafından yazılmış. Onun için Arbat sokağı evrenin merkezi, Rusya'nın kalbi. 
Arbat Moskova'nın hala yaşayan en eski caddelerinden biri. Arbat kelimesinin "banliyö" anlamına gelen "arbad" kelimesinden geldiği söylenmekte çünkü 15. yüzyılda şehir merkezi Kremlin surlarının içindedir ve çevresi banliyö olarak kabul edilmiştir. Tabi cadde ve bölge yüzyıllar boyu değişmiş. Başlangıçta zanaatkârlar ve tüccarların mekanı olan cadde, 18. yüzyılın sonlarında aristokrasinin gözde mekanı olmuş. En meşhur soylu aileler buraya yerleşmiş. Bu asil konaklardan birinde Alexander Pushkin ve eşi Natalie yaşamış, bu konak şu an müze halinde ve ayrıca caddede Pushkin ve Natalie'nin heykeli var. 19. yüzyılın sonlarında ise Arbat' ta çok sayıda şair, düşünür, müzisyen ve aktör yaşamış. 20. yüzyılda ise tramvay, metro, Yeni Arbat'ın inşaatı ile Arbat değişikliğe ve modernizme açılmış...
İşte basitce, kısaca da Arbat'ın tarihi... 
Moskova' ya kısa süreli bir gezi planınız var ise öncelikli gezilecek yerler listesinde yer almasına gerek olmadığını düşündüğüm cadde benim için Arbat... Oysa bir başkası için ' Oh Arbat, oh my Arbat! You are my religion...'






18 Ağustos 2017 Cuma

Yeni Arbat

Arbat caddesi denilince ilk anlaşılan Eski Arbat oluyor ve hep de İstanbul Beyoğlu İstiklal caddesine benzetiliyor. Oldukça da doğru, ben ise Eski Arbat'ı başka bir yazıya bırakıp Yeni Arbat'ı yazacağım öncelikle.
Burası da İstanbul gibi. Yeni yapılar, yeni mimari örnekleri var, 1960'larda inşaa edilmiş. Yeni Arbat bir cadde ve çok uzun da değil, mağazalara bakmadan, oyalanmadan yürürseniz yarım saat sürmeden cadde biter:) Eskiden gece klüpleri, kumar mekanları çok imiş ama 1990'larda kanunlarla kumar yasaklanınca caddenin siması da değişmiş. Caddede alışveriş mağazaları, dükkanlar, marketler, restaurant ve cafeler var. Yemek için alternatif bol, fast food zincirlerinden, özel restaurant alternatiflerine zevk ve bütçeye göre alternatif mutlaka bulunuyor. Cadde, hem gece hem gündüz kalabalık ancak bence gece ışıklarla daha güzel. Festival ve eğlencelere, sokak konserlerine ev sahipliği yapıyor.
Caddede oldukça büyük bir kitapçı var. En sevdiğim mekan:) 'Moskova Kitap Evi' diye geçiyor, hediyelik, kitap, kırtasiye her şey var, kitap evi demek haksızlık olmuş. 2 katlı mağazada en az bir saat rahatlıkla gezilir, heleki bu tür mağazaları seviyorsanız 3-4 saatte çıkamıyorsunuz. 
Yine caddedeki önemli yerlerden biri Black Star Burger, ünlü bir Rus repçisinden ismini almış. Önünde her daim uzun bir kuyruk var, mekanın içinde oturabileceğiniz gibi, o kadar kalabalıkki genelde alıp dışarda oturuluyor. Herkese siyah eldiven veriyorlar, elleriniz kirlenmeden hamburgeri keyiflice yiyebilesiniz diye. Bir de meşhur dondurmaları var, ayrı upuzun bir kuyruk da dondurmada oluyor. Renkli ve siyah olmak üzere iki dondurma çeşitleri var, krema, sos, şeker ve bisküvilerle süslenmiş halde sunuyorlar.
Moskova ve turistik gezi denilince Arbat'ı görmeden olmaz...

10 Ağustos 2017 Perşembe

Moskova' da Çocuk Parkları

Moskova'da geçen ikinci ayımda çocuk parklarını yazmaya karar verdim:
Moskova' da park, yeşillik evet çok ve çok güzel ama çocuklar için asıl güzel olan bı değil. Evinizden çıktığınızda mutlaka bir çocuk parkına rastlamak güzel... Bazıları çok küçük, bir kaydırak, bir dönence var ama bazen düşünülmek bile yetmez mi:) Bazıları çok eski, savaşları bile görmüş olabilir... Eski parklarda malzeme ağırlıklı metal ve ahşap. Yenilerde de yine de bizdeki kadar plastik yok. Kaydırak, dönebileceğiniz oyuncaklar, salıncak, tahtaravalli dışında tırmanma ip ve demirleri, denge oyuncakları da sık sık yer alıyor parklarda. Kum havuzları da vazgeçilmez, en küçük parkta bile var... Salıncakların çeşitleri çok, küçüğünden büyüğüne... En az tahtaravalli kullanılıyor gibi bence. Bir de sallanma oyuncakları çoğunlukta, şu ata biner gibi binip sallanılanlar... Park şartlarına, büyüklüğüne göre bazen mini hayvanat bahçeleri de eklenmiş. Bazen bir çok çeşit, bazen tek bir tavşan kafesi...
Parka gelenler çocuk arabası, bisiklet, scooter her ne var ise kenara bırakıyor. En paranoyak benim olaki eşyalar çalınırsa vs diye... Çocuk parklarına köpekleri sokmak yasak. Bu da mükemmel ama tabi köpeklerin gezebileceği bir çok alan var sokaklarda bunu da es geçmemek lazım...
Benim şu an da yaşadığım yer, İstanbul' daki büyük apartmanlarla dolu siteler gibi. Sitede Ruslarla birlikte farklı uyruklu da çok insan var, Türk veya eşi Türk olan Rus da çok. Site parkında da gözlemim aynı, elindeki bisiklet, scooter, gerçek/oyuncak çocuk arabası parkın girişine bırakılıyor. Çocuk itiraz edip kavga etmezse oyuncaklarla diğer çocuklar da oynuyor, paylaşmak güzel oluyor. Kum havuzunda bir çok oyuncak hep orada bekliyor... Bisikleti unutsanız ertesi gün gidip alabilirsiniz.
İşin özeti, çocuğa istediğiniz kadar park sözü verebilirsiniz çünkü iki apartman ilerde bir minik park kesin var, ve sonra iki apartmanın arasında yine bir minik park var:)

8 Ağustos 2017 Salı

Tarih kokan Zafer Parkı

Zafer Parkı, Moskova'daki en ünlü, en turistik ve en büyük parklardan biri. Diğer parklara göre ise aslında oldukça yeni sayılabilir.
Diğer yandan parkın yanındaki Pobedy metro istasyonu en derin metro istasyonlarındanmış ancak ben taksi ile gittim, metro keşfi bir başka sefere...

Park 2. Dünya Savaşını Sovyetler Birliği' nin kazanması anısına, zaferden 50 yıl sonra yapılarak, 1995 te açılmış. Açılışa bir çok ülkenin başkanı/ cumhurbaşkanı da çağırılmış. Parktaki herşey savaş, zafer gibi konuları simgeliyor. Anıtlar, heykeller bitmiyor, diğer yandan ise o kadar geniş bir park ki gezmek için bir gün pek de yeterli olamaz. Bu park da bir yandan orman sayılabilir, yeşilliği, kuşları, sincapları ile tarihsel kısmını ele almazsak da mükemmel bir park. Çocuklar için park ve eğlence alanları, cafeler mevcut. 

Parkta savaşta ölen 3 dinden insan için yapılmış, kilise, cami, sinagog yer alıyor, ki bunları ayrıca detaylı yazdığım yazımın linki: http://siradananneozelcocuk.blogspot.ru/2017/07/zafer-parknda-inanc.html?m=1

Parkta 144 metre yüksekliğinde bir Zafer Anıtı yer alıyor, uzunluğu başdöndürücü... Heykelin ucunda bir koruyucu melek heykeli yer alıyor. Anıtın arkasında büyük bir savaş müzesi var, mutlaka gezilmesi gerektiğini Türk/Rus herkesten duydum ama ben bu geziye sığdıramadım. Gezilecek yerler listemde kalmaya devam edecek. 

Parkın içinde 1418 adet (savaştaki her gün için bir tane) pembe renkli fıskiye var. Pembe renk savaş boyunca ölen insanların kanlarını sembolize ediyor.

Ayrıca Rusya topraklarını savunanlar için bir anıt, tüm uluslararası askerler için bir anıt, gönüllü İspanyollar için bir şapel anıtı, Anti- Hitler kooalisyonu için bir anıt, Faşizme karşı birlik anıtı, Ulusların trajedisi heykeli, Kayıp askerler anıtı, 1. Dünya savaşı kahramanları anıtı yer alıyor. Her biri ayrı ayrı şaheser...

Savaş makinalarını, topları, tüfekleri, tankları, denizaltıları, uçakları görebileceğiniz ücretli ayrı bir de açıkhava müzesi var. Zaman kısıtı sebebi ile bu kısmı da gezemedim.

Ruslar için en önemli günlerden olan, 2.Dünya Savaşı'nın zafer günü olarak kutlanan 9 Mayıs bu parkta da ihtişamlı kutlanıyormuş...Görmek dileğiyle:))



7 Ağustos 2017 Pazartesi

Fili'de bir kilise...

1619 da ilk ahşap olarak yapılmış kilise.. Neredeyse 400 yıl... Saygı duymamak elde değil... Fili bölgesinde evime çok yakın olduğu için plansız gezerken görüp girip gezdiğim bir kilise şaheseri... Fili metrosuna 2 dakika yürüme mesafesinde. Ahşap kilisenin zamanla zarar görmesi sonucu 1689-1694 yılları arasında yeniden inşaa edilmiş. Sonraları da bir çok savaş, ihtilal, yangın görmüş ve en son İkinci Dünya Savaşından sonra 1955-1980 yılları arası içi/ dışı restore edilmiş. 
Kilise iki katlı ve iki ayrı kilise şeklinde. Alt katta fotoğraf çekimi serbest, üst katta ise fotoğraf çekmek için 100 ruble istediler, yaklaşık 6 tl, o kadar güzeldi ki verdim gitti:) Alt katta temizlik vardı, elektrik süpürgesi ile bir erkek yerleri süpürüyordu. Üst katta içerde bayanlar ince fırçalar ile resimleri düzeltiyorlardı. Kocaman yeşil bir alan üzerine inşaa edilmiş, bahçesinde heykeller ayrı bir güzel.
Sessiz sakin ama kocaman bir kilise...
Ayrıca Kilise Rus mimarisinin önemli bir anıtı olup, Unesco Dünya Mirası listesinde yer alıyor.

6 Ağustos 2017 Pazar

Mini güzellik: Kızıl Park

Şehir merkezinde bir küçük park...Tesadüfen Moskova'ya ilk geldiğim günlerde burada Türkiye Festivali olunca park ile tanışmış oldum. Çocuk oyun alanlarının genişliği ve içindeki ufak göletin güzelliği ile çok huzur verici bir park. Ayrıca bizim parklarımızda da olan spor alanlarının alası var ve süper vakit geçiriyoruz Alya Eda'yla. Bu sebep ile de gitmeye devam ediyorum. Moscow City' ye oldukça yakın... Öğle arasında yürüyüş için bir çok çalışanın tercih ettiğini gördüm. 
Park 1932 de yapılmış, 'bahçedeki venedik' diyenler varmış parka. İçindeki gölet/ nehiri (bendiyecepimi bilemedim)  ile köprüleri ve sıcak yeşilliği ile çok güzel ve bu ünvanı hakettiği kesin. Park kültürel aktiviteler için de çok kullanılıyor, dans alanı, konser alanı, açık yaz sineması tabi ki mevcut... Parkta balık tutan birini bile gördüm.
Parkın bir çok giriş/ çıkışı var. Biri Moscow City'ye yakın, çocuk oyun alanının orada. Biri işmerkezlerine, World Trade Center'a çıkıyor. Biri de ana giriş, Lenin'in kitap okurken ki heykeli sizi karşılıyor. Buranın karşısında klasik eski Sovyet evleri var, cafeler ve evler arasında küçük çocuk parkları...Yazarken bir yer özlenir mi? Özlüyorum :)
Her park gibi bu parkın da web sitesi var, benim keşiflerimden fazlası için: http://p-kp.ru/


4 Ağustos 2017 Cuma

Park Demişler Ormana

Filyovsky line metrosunda yer alan Filyevsky Park, (Fili Park da deniliyor) yemyeşil bir doğa. 1812 de açılmış, 200 yılı devirmiş bir doğal güzellik...Uzun, sık ağaçlarıyla parktan çok bir ormanı andırıyor aslında. O kadar ağaç var ki gökyüzünü göremeyip, karanlık içinde kaldığınız çok oluyor. Bu haliyle bazen ürkütücü olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Şu an bizim evimize 15/20 dakika yürüme mesafesinde olması bizim için oldukça avantajlı. Sessiz bir park, oldukça büyük, her gezdiğimde yeni yerler keşfediyorum. Yeşilliği, cafeleri, bir çok çocuk parkı haricinde bir çok etkinlik alanı mevcut. Mesela bir satranç klübü alanı var, gördüğüm bir sürü yaşlı amca satranç oynuyordu. Bir akşam gittiğimizde bir dans okulu tango dersi ve gösterisi yapıyordu. Tiyatrosu, yaz sineması var, konserler oluyor. Çocuk arabası, bisiklet kiralama imkanları var, araba otoparkı park dışında ve ücretsiz. Parkın içinde bir de Panda Park diye, ayrıca ücret ödenen özel bir bölme var, çocuklar ağaçlara tırmanıyor, ağaçtan ağaca atlıyor, bu şekilde aksiyonlar var, hangi çocuğun hangi seviyede parka girip, katılabileceği yaşına/ boyuna göre değişiyor. Ayrı piknik alanı mevcut, en önemli ve değişik yanı sahili bence. Uzun merdivenden inerek ya da bir yokuştan inerek nehir kenarına inebiliyor, güneşlenebiliyorsun, hava hiç elvermediği için nehire giriliyor mu keşfedemedim... Orman gibi her parkta sevimli sincaplar var burada da. Bir çok sokak ve parkta olduğu gibi müzik yayını var. İngilizce tabelalar var. Daha ne olsun... Buz pateni, yüzme havuzu, kayak alanları da haritada görünüyor ama ulaşamadım...
O kadar büyük ki gidip çocuk parklarında geziyoruz, sonra biraz yürüyorum ama daha keşfetmediğim alanları hala var galiba... Daha gezmek lazım:) Park diyemeyeceğim aşırı huzurlu, serin bir orman...
Parkın resmi web sitesi: http://parkfili.com/
Yeşil huzurlu serin günlerimiz olsun.

2 Ağustos 2017 Çarşamba

Kızıl Meydan GUM Alışveriş Merkezi

Kızıl Meydan’ın güzel binalarından biri GUM Alışveriş Merkezi.... Gündüz ihtişamlı Neo-Rus mimarisiyle ayrı, gece ışıklandırmasıyla ayrı güzel bir yapı. 
Binanın tarihine bakacak olursak, ilk 1520 de tamamen taşlardan yapılmış, yanyana bina ve pasajlarla dünyanın ilk kapalı çarşılarındanmış. Ancak 1812'de Fransız işgalleri sırasında tamamen yıkılmış. Bugünkü yapı ise bir Rus mimarının 1890 -93 arasında yaptığı bina. Bolşevik ihtilalinden sonra devletleştirilip, Stalin’in karargahı olmuş ve adı “Gasudarstvinny Universalniy Magazin” ( evrensel devlet mağazaları) diye değiştirilmiş. Kelimelerin baş harfleriyle kısaca GUM kullanılmaya başlanmış. Daha sonraları, bina az kullanılarak, kaderine terk edilmişken, Sovyetlerin dağılma aşamasında bir Türk şirket restore etmiş. Çelik konstrüksiyon ve cam ile mükemmel bir mimari yapı...
Alışveriş merkezi 3 katlı, Moskova'nın en pahalı alışveriş merkezi. Hem lokasyon itibariyle, hem pahalı oluşu sebebiyle, hem de yapının güzelliğinden sanki AVM ye değil de bir bina gezmeye, mimari izlemeye gitmiş hissetmeniz muhtemel. Ortada minik bir havuz var, çevrede dondurmacılar, kafeler.. Her yer çiçekler ile süslenmiş. İndirim yazıları bile çiçekli:) En üst katta bir çok restaurant var, ben hiç birini deneyemedim ama pahalılar yanında uygun alternatiflerde varmış. Alt katta da oldukça büyük bir gastronomi mağazası var ki, her ülkeden bir çok ürünü görmek, almak mümkün... Yazdım ya daha önce de alışveriş için yormayın kendinizi de cebinizi de, sanki bir müzeye gelmiş gibi gezebileceğiniz, izleyip, fotoğraflamaya doyamayacağınız bir bina...

29 Temmuz 2017 Cumartesi

Bogdana Khmelnitsky / Kievsky Köprüsü



Moskova'daki binlerce köprüden biri olan Bogdana Khmelnitsky Bridge, Kievsky köprüsü olarak da biliniyor. Köprünün tarihi oldukça eski ve ilginç. 1907 yılında farklı bir lokasyonda trenyolunun bir parçası olarak inşaa edilmiş ve adı 2. Nicholas köprüsüymüş. Sovyetler zamanımda köprünün adı Krasnoluzhniky Demiryolu Köprüsü olarak değiştirilmiş. 2000 yılında köprünün yeri de değiştirilerek, şu anki yerine taşınmış ve 2001 yılında açılmış.

Köprü 2002 yılında ise bir dünya rekoruna ev sahipliği yapmış, aynı anda öpüşen en çok çift rekoru. 16 şubat 2002 de 2.326 kişi köprü üzerinde öpüşmüş.

Moskova nehrini yürüyerek geçebileceğiniz güzel bir köprü...Çelik ve camdan yapılmış güçlü görünümlü bir yapı. Sadece yayaların geçtiği bir köprü olduğu için yaya köprüsü deniliyor. Üstü kapalı, yanlarda ise kenarları açık yürüme alanı var. İçinde oturmak için banklar var, manzara izlemek için ideal...İçerde seyyar satıcılar var, biri hediyelik malzemeler, biri de kitap satıyordu. Ayrıca yiyecek, içecek makinaları mevcut. Hem yürüyen merdiven, hem de klasik uzun merdiven ile in/çık yapabiliyorsunuz. Altınızda nehir, mükemmel bir yapı, heyecanlı...Bir de hava güzel ise değmeyin keyfime :)

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Guinnes şampiyonu Akvaryum

Dünyanın en uzun silindirik akvaryumu ünvanıyla Guinnes rekorlar kitabında yer alan akvaryum Moskova' da büyük bir alışveriş merkezi olan Aviapark' ın içinde yer alıyor. 23 metrelik akvaryumda 370 bin litre tuzlu suda 2500 den fazla balık yaşıyor. Bu uzunluk ile kendinden önceki en uzun silindirik akvaryum olan 16 metrelik Berlin'deki Aquadom'u geçerek, Guinnes rekorlar kitabında ilk sırayı almış. 28 Ekim 2015' te açılan akvaryum alışveriş merkezine gelenler için farklı bir görsel şov oluyor, her kattan görülebiliyor. Yapı aslında okyanustan bir kesit gibi... Suyun özelliğinden, basıncından kaynaklı her katmanda farklı balık türleri dolanıyor. Akvaryum akrilik camdan yapılmış. Yapıyı yapan şirket International Concept Management, kendileri için de anıtsal bir yapı olduğunu belirtmiş. Su basıncından, temizliğine, filtre dizaynına kadar hepsi özel mimari, mühendislik çalışması ve özel malzemeler ile yapılmış. ..Bizlere de seyretmesi kalmış...

18 Temmuz 2017 Salı

Kiyevskaya Metro Durağı

Rusya denilince akla ilk gelen şeylerden biri de metro... Henüz çok cesur olup, çok metro keşfedemedim. Karışık 3-4 katlı metrolardan korkuyorum. Aslında keşfedip, gezeceğim diye azimle gelmiştim ama daha ilk bindiğimde beklediğimden daha karışık diye düşündüm. Bu ara ise artık başlamak zorundayım dedim ve bir kaç yere metro ile gitmeye başladım. Yakın ve kolay durakları tercih ediyorum tabi ki. Şimdilik zorlamıyor ve keyifli diyebilirim. Benim için en kolayı Kiyevskaya, aynı zamanda oldukça da merkezi bir metro durağı. Dünyadaki en güzel 10 metro durağından biri...1954 yılında açılmış, 53 metre derinlikte bir metro durağı. Metrodan çıktıktan sonraki manzarada oldukça güzel, gezilecek yer ve manzaralardan ayrıca bahsedebilirim ama kısaca bu durak aktarma durağı olmasının ötesinde, inip gezmeye değer bir metro durağı. Büyük tren garı, nehiri yürüyerek geçebileceğiniz Bogdana Khmelnitskogo Köprüsü, Radisson Otel, Avrupa alışveriş merkezi ve parkıyla metro dışında çevrede gezmek de oldukça güzel...
Rusya'da metro keşiflerinde Metro aplikasyonu işe yarıyor, diğer yandan eskiden metrolarda ingilizce yokmuş. Zaten hep de öyle anlatılır malum... Artık hem her durağın ingilizcesi tren içinde durakların altında yazıyor, hem de ingilizce anons yapılıyor. 2018 olimpiyatlarına minnetle...Olimpiyatlar Rusya'da ingilizceyi daha aktif hale getirmiş, ingilizce tabelalar görebiliyorsunuz artık.
Tabi çocukla amaç metro durağını keşfetmekten önce hem kargaşadan kurtulmak, hem gideceğin yerlere ulaşmak olunca kayda değer fotoğraf çok çekemedim ama bu fotoğraflarda bile güzelliği tahmin edebilmek zor değil...
Bu yazıyı da yine Kievskaya'da Avrupa Alışveriş merkezinde Alya Eda'yı uyutmuş, kahvemi içerken yazdım:)
Trafikten uzak, huzurlu yolculuklar dileklerimle...

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Zafer Parkı'nda İnanç

Zafer Parkı... Moskova'da merkezde, ulaşımı kolay, büyük güzel bir park. Parkın detaylarını başka bir yazıma saklayıp, şimdi sadece parkın içindeki ibadet binalarından bahsedeceğim... Parka gidip hem kilise, hem sinagog, hem de cami gezebiliyor/ ibadet edebiliyorsunuz. Bu tür kardeşlikleri, saygıyı çok sevdiğim doğrudur...
Gelelim yapılar ve özelliklerine:
St. George's Kilisesi: Parkın ortasında kocaman ihtişamıyla gerçekten güzel bir yapı... Özel bir Ortodoks  Kilisesi. Altın kubbesi ile de göz alıcı... Sovyet döneminde din yasak olduğu için yeni, 1993-95 yılları arasında inşaa edilmiş. İçinin muhteşemliğini anlatmaya gerek görmüyorum, etkileyici olmayan kilise görmedim... Kapadokya'daki asırlar öncesinin kiliseleri de dahil...
Holocaust Anıt Sinagogu: İçi de dışı da kilise ve camiye göre oldukça gösterişten uzak olan bir yapı. Ben ilk defa bir sinagoga girdim. İçinde fotoğraf çekmek yasaktı. Ama merak edenler için internette tabi ki fotoğraflar var. Filmlerdeki gibi uzun sıra sıra oturma yerleri, piyano ve bolca kitap vardı. Küçük bir bina. Rus Yahudi Kongresince finanse edilen yapı 1998 de açılmış. Hem ibadethane, hem müze niteliğinde.
Anıt Camii: Kiliseden sonra 1995-1997 yılları arasında yapılmış, 60 metre yüksekliğindeki tek minaresi ile camiide Tatar, Özbek, Kafkas mimarisi kullanılmış. 2. Dünya Savaşında Rusya için savaşmış ve ölmüş müslümanların anısına yapılmış. Üst kat bayanlar için ayrılmış, Rusça/Arapça Kuran ve dua kitapları mevcut...Yukarı çıplak mermer merdivenlerden çıkıyorsunuz ve tabi ki soğuk, malesef... Gittiğimde bomboştu, muhtemelen ezan vaktinde değişiyordur, çünkü Rusya da müslümanlar oldukça çok. Bayanlar katında tek bir genç kız kulaklık takmış yatıyordu... 
Sonuç: Dua etmeyi seviyorum... :) ve bu yapıları gezmeyi...
Alya Eda'ya üçünü de gezdirdim. Hepsinde dua edebileceğini söyledim ve camiide namaz kılabileceğini de biliyor:) 
Herkesin saptırmadan, gerçekten inanç ve inançsızlığını yaşayabilmesi dileğiyle...

11 Temmuz 2017 Salı

İşsiz ve Moskova'da

Bugün işsizliğimin iki, Moskova'ya gelişimin bir ayı doldu...

İşsizliğe bakacak olursak 10 sene bankacılık sonrası, sudan çıkmış balık gibiyim sanırım...Aslında hala tatilde miyim, nerdeyim, ne yapıyorum, ne yapacağım gibi sorular soruyor ve düşünüp duruyorum ama bakalım... Pek inanmasada kimse gerçekten bir planım yok, özellikle bir kaç ay plan yapmak falan da istemiyorum. Tabi ki dil öğrenmek istiyorum, Alya Eda dil öğrensin istiyorum. Sosyal aktiviteler, okullar, kurslar bakıyorum ama beklemedeyim. Hayatımın hiç bir döneminde olmadığı kadar belirsiz bir bekleyiş ya da düşünme dönemi diyelim... Keyfim yerinde mi? Evet. Bir dönem bu şekilde yaşayabilir miyim evet. O zaman tadını çıkarmaya çalışıyorum. Rahat ve değişiklik bana biraz batıyor ama:))

Bir aylık Moskova hayatına gelirsek...Yolculuk sorunsuzdu şükür. Eşyalar ile ilgili tek sıkıntım tek bir tşörte dökülen tüm parfüm şişesi...Hevesle aldığım yeni tşörte mi, orjinal parfümüme yanayım...Allahtan yaz gelmedi de tşörte ihtiyaç duymuyorum:))) 
Üzüldüğüm husus çok fazla bakliyat türü yiyecek getirmiş olmam, burada olduğuna bir türlü ikna olmadım, benim hatam... Yerine daha çok eşya getirebilirmişim...Getirdiğim elbise ve şortları hiç kullanamadık, üzgünüm...1+1 evde gerçekten az eşya, az kıyafetle alıştığımdan farklı bir hayat yaşıyorum. 2 spor ayakkabım, bir babetim var düşünsenize, dramatik değil mi:))) Zaten babeti de 2 kere giyebildim. 4 pantolon getirmişim, 2 si en yazlığından, toplasan 5 kere giyemedim, ama demek ki 2 ayakkabı ile yaşanabiliyor... Yağmur ve havanın da planlarımı çok karıştırdığı gerçek. 2 tencere, 2 tava ile mutfakta yemek de zor oluyor, kullan, bulaşık makinasına at, 2 saat bekle, yeniden kullan döngüsündeyim. Enerji tasarrufunda makinaların tam dolmasından yana yaşamışımdır hep ama sürekli elimde yıkayamayacağımdan burada bu prensibimi esnettim. Tabi Rusya' da elektrik, su fiyatları Türkiye'den çok farklı, çok ucuz. Ama fiyattan öte dünya enerji tüketimi sebebi ile bu husustan rahatsızım...Bir de indüksiyon ocak koymuşlar, lanet olsun en berbat son moda teknoloji kesin bu ocaklar...Sadece özel tencere, tava alman gerekiyor...Yani aslında bir sürü tava, tencere ve caanım kahve cezvesi Alya Eda'ya oyuncak oldu.Moskova'da kirada olmasan yaşam nispeten kolay ve daha uygun olur. Kıyafet pahalı deniyordu ama klasik Türkiyede alışveriş yaptığınız yerler Zara, H&M, Massimo Dutti ise aynı sayılır. 

Kril alfabesi beni deli ediyor, yaşamımı tabi ki zorlaştırıyor. Mağazalarda, restoranlarda ingilizce bulmak zor ama eskiden çok daha kötüymüş, şimdi %50 ingilizce ile yaşayabiliyorsun. Google translate ile paketlerin üstünü, menüleri çeviriyor, okuyabiliyorum. Market alışverişi zor olmuyor. Yaz ingilizce 'egg' diye hem yazıyor, hem okuyor Rusçasını. Bir şey bulamazsam, yazılışını gösterip anlaşıyorum markettekilerle, zaten en kötü fotoğraf gösterebilirsin:) Çeviride üst seviyem yanlış aldığımız biz tavaya ait, 'i want to change this pot'( bu tavayı değiştirmek istiyorum) cümlesini çevirip, müşteri hizmetlerindeki kadına gösterdim ve anlaştık, ben daha ne yapayım:) Yandex Taksi ile de muhatap olmadan gideceğin adresi işaretleyip, kartla ödeme yapıp ulaşımı halledebiliyorsun. Bazen iletişim gerekiyor ama tarzanca ile idare etmeye çalışıyorum. Azeri, dolayısıyla Türkçe bilen taksici de çok. Taksi kullanırken sevmediğim şey bir nokta işaretledin, oraya gideceksin işte. Tabi yolda güzel bir yer görüp inmek isteyince içimde kalıyor çünkü konuşamıyorum:))) Çocuk koltuğu takside zorunlu, olaki taksi isterken belirtmedin, taksici gelip seni almadan gidebilir, alırsa da söyleniyor, surat asıyor, diğer yandan çocuk koltuğu olmazsa ciddi cezalar var. Zaten taksiciler hep söyleniyor, hep kuralları var, geçen gün takside kek yemeye kalktık adam bakışıyla dövdü bizi. Bazen bunlar nasıl çocuk sever dediğim oluyor. 
Ulaşımda metro henüz kullanamadım, kesin kullanır hallederim diyordum bu konuda baya geri kaldım. Bir de otobüse binmek istiyorum, otobüse binmezsem burda yaşıyor hissetmeyeceğim.

Havalar sebebiyle biraz park, biraz AVM gezdim...En basit anlatımla çoğu ünlü, merkez caddeler Beyoğlu, Nişantaşı...Binalar muhteşem...Müzelere bir de çocukla bulaşamadım pek, Kremlin haricinde...Onda da yalnız değildim de ondan:) Zaman gerekiyor. Bir de yazın denize/nehire giriyorduk biz diyorlar... Düşünüyorum sadece üzerine...

Gelmeden önce iletişime geçtiğim Türk kişiler olmuştu, onlarla bir kaç kere buluştum. Akran ya da çocuklu olmaları da avantaj. Bir kaç tane de görüştüğüm ama henüz buluşamadıklarım var. Türk bol burada ve Türk-Rus özünde dost/akraba vb. bence. Sitede parkta Alya Eda ile konuşurken karşılaştığım Türkler ve eşi Türk olan Ruslar var. İlla Türk olsun, Türkçe konuşacağım dersen de çevre kesin buluyorsun yani:) 

Kafe/restaurantta Rusça bilmiyorum Türkçe konuşayım derken karşına Türkçe bilen bir Türki cumhuriyet vatandaşı kesin çıkıyor.

Gezip tozuyorum görünümündeki tozpembelikler harici, 2 den 3 e geçecek ergenimle çılgınca zorlanıyorum. Söylenip durduğum bakıcılara, vay be ne zormuş işleri diyesim geliyor:) İster istemez en çok çocuk parklarında vakit geçiriyoruz. Bugün 19.30 dan 21.30 a kadar ağladı, 23.30a kadar da uyumadı, yemek yiyemedim...Kocan nerde derseniz: Yaşasın mesaili mükemmel Türk inşaat şirketlerimiz...Değişen sadece ülke oluyor, mantık değil tabi ki.

Kısa kısa notlarım, yaşantım böyle... Gezmeye, keşife devam...

9 Temmuz 2017 Pazar

150 yılı devirmiş, Moskova Hayvanat Bahçesi

1864...Yıllaaar yıllar önce kurulmuş bir hayvanat bahçesi Moskova hayvanat bahçesi...O eski yılların fotoğrafları da parkta mevcut, eski eğlencelerin, hayvanların gelişlerinin, bakım ve tedavilerinin fotoğraflarını sergilemişler...
Tabi eski bina ve yapılar yenilenmiş, parkın alanı genişletilmiş, hatta eski/yeni hayvanat bahçesi diye geçiyor, diğer tarafa cadde üzerinden köprü ile geçebiliyorsunuz.
Şehir merkezinde ve ulaşımı kolay. Biz güneşli bir pazar günü gittik (bir ay olacak Moskova'ya geleli, bir daha o kadar güneş görmedik :)) Bilet sırası inanılmaz kalabalıktı,ancak her şey seri ilerlediği için çok da beklemeden girebildik. Bilet fiyatları 500 ruble, şu an 30 tl civarı, çocuk için ayrı bilet alınmıyor.
Yaklaşık 1000 çeşit ve 6500 ün üzerinde hayvan mevcut. Hayvanları saymıyorum tabi ki aklınıza gelen neredeyse hepsi var... Özellikle aklımda kalanları yazayım. Beyaz kutup ayıları ve buzdan dağlarda dansları keyifli, ördekler parktaki kocaman gölde huzur verici olarak yaşıyorlar, kelebekler için özel alan mevcut, kertenkele ve yılanların olduğu bina dar bir koridordan oluşuyor, nefes almak imkansız. Zürafa hep sempatik hep sempatik:) Suda yüzüp serinleyen boz ayıyı da kıskandım. Akvaryum kısmına giriş için ayrıca para ödemeniz gerekiyor. İnternette gördüğüm yorumlardan biri hayvanları mutsuz gördüm şeklindeydi, bana da öyle geldi ama zaten kafesteler nasıl mutlu olsunlar... Bir de o gün sıcağın altında boğulmuş olabilirler...

Hayvanat bahçesinin Rusça ve İngilizce olarak inceleyebileceğiniz oldukça başarılı bir web sayfası var:
http://moscowzoo.su
Web sayfasında bahçenin tarihini okuyabilir, arşivdeki fotoğraflara bakabilir, hayvanların bakımı gibi konularda bilgi alabilirsiniz. Ayrıca çocuklar için düzenlenen özel gezi ve dersler için de bilgiler sitede veriliyor.

29 Haziran 2017 Perşembe

Moskova'da Yaz Karı

Hem sıcak hem de kar yağışı düşleyin...Olmuyor mu? 
Gerçeği için Haziran'da bir Rusya gezisi tavsiye edeyim size. Diğer şehirleri bilemeyeceğim ama Moskova'da her yer park ve her parkta en çok Kavak ağacı var. Şehirde 400 bin kadar Kavak ağacı varmış. Kavaklardan dökülen bu beyaz polenler (aslında poleni taşıyan pamuklar) için Ruslar 'Summersnow'  yani Yaz kar'ı diyorlar...Haziran ayında her yer bembeyaz...Tabi ki alerjiniz var ise işiniz zor... Aslında alerjiniz yoksa da ağzınızdan burnunuzdan giren pamuklarla uğraşmak zor oluyor. Kahvenizde, çantanızda, üstünüzde, saçınızda, evinizde, her yerdeler... Alya Eda bugün parkta  ''Aaa yerler hep pamuk olmuş anne'' diyerek, pamukların üzerinde oynadı:) Peki neden bu kadar çok Kavak ağacı var? Efsaneye göre: Çar Petronun aşkı Ekatarina karı çok sevdiği için yazın bile kar yağsın diye, Çar her yere Kavak ağacı diktirmiş... AŞK işte ❤️... Ama bu efsane kısmı:) Gerçek kısmı ise 1930larda Stalin bölgede hızlı bir düzenleme yapmak istiyor ve Kavak ağaçları çabuk büyüdüğü için özellikle tercih ediliyor. Ayrıca kirliliğe dayanıklı olması ve diğer ağaç türlerine göre çok daha fazla oksijen üretmesi de tercih sebepleri arasında...Yapılan hata ise Kavak ağaçlarının cinsiyeti konusunun atlanmış olması gibi görünüyor, bu pamukçukları üretenler dişi Kavak ağaçları. Şehire biraz daha erkek Kavak ağacı dikilse idi, bu kadar pamukçuk olmayacaktı, hızlı büyüme ve temizlik konusunda ise aynı verim alınabilecekti. Ülkede ciddi bir kesim bu pamukçuklardan rahatsız...
Bana ise ilkokul dönemimi hatırlattı, Kayseri'de Ahmet Paşa İlkokulunda da olurdu bu karlar... Sonra uzun yıllardır kalabalık, kirli şehirlerde pek de rastlamaz olmuştum bu pamukçuklara... İyi oldu, burnum tıkandı ama içim açıldı:) Temiz havalı günlerimiz ve bir de Kavak Yelleri şarkısı ile keyfimiz yerinde olsun:
''Biz bir dalın üzümüyüz aslında
Birimiz şişede şarap
Birimiz kadehte şampanya
İkimiz ömür boyu çakırkeyif
Başımızda kavak yelleri esiyormuş essin
Adam sende
Keyfimiz yerinde
Biz bir dağın bulutuyuz aslında
İçimiz buselik
Dışımız hüzünler içinde
İkimiz ömür boyu birlikte
Başımızda kavak yelleri esiyormuş essin
Adam sende
Keyfimiz yerinde
Biz bir günün gecesiyiz aslında
Özümüz yıldızlar
Sözümüz sevmeler üstüne
İkimiz ömür boyu sevdalı
Başımızda kavak yelleri esiyormuş essin
Adam sende
Keyfimiz yerinde''

21 Haziran 2017 Çarşamba

Sovyet Oyun Makinaları Müzesi

Alışılagelmişin oldukça dışında bir müze: Sovyet Oyun Makinaları Müzesi. Müze merkeze, Kremlin Sarayı/ Kızıl Meydana yakın sayılır. Sovyetler Birliği zamanında, 1975'te Amerikan ve Japan makinalarından esinlenerek, Sovyetler Birliği için atari/oyun makinaları üretilmeye başlanmış, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla da bu üretim durmuş. 2007 yılında 3 girişimci tarafından kurulan müzede bu atari ve oyuncaklar toplanmış. Hatta müze çok başarılı olunca daha sonra St. Petersburg ve Kazanda da şube açmış. Biz müzeyi daha önce duymuştuk ama tam lokasyonu bilmiyorduk ve giriş planımız da yoktu. Müzeyi keşfimiz tamamen Alya Eda sayesinde oldu. Sokakta gezerken vitrindeki kırmızı ahşap oyuncak arabayı gören Alya Eda içeri gireceğim diye tutturdu...Biz de terrible two (2yaş krizi) mudur horrible three (3 yaş krizi) midir, folik asit sebebiyle enerjileri başka olan çocuk krizi midir, tutturmasından vazgeçirip, yolda ilerletemeyip mecburen içeri girdik... Hatta baktık giriş ücretli, Kayserili damarımla ne işim var atari, oyun makinası, siz baba-kız girin dedim. Giriş ücreti 450 Ruble, 28 TL civarı... Ancak sonra eşim aradı, mutlaka gelmelisin içerisi çok güzel diye. Resmen istemeye istemeye girdim. Girişte 15 adet kadar da makinalarda kullanabileceğiniz paralardan(kapik) veriyorlar. 1970-1990 yılları arasındaki atari/ oyun makinaları sergileniyor. Makinalara girişte verilen paralardan atıp oynayabiliyorsun. Her makinanın üzerinde üretim yılı yazıyor ve nasıl oynandığı açıklanıyor. 2 katlı  müzede, 2.katta bir de küçük ekran ile çizgi film gösterimi var. Biz müzede çok eğlendik, çocukluğumuzu yaşadık, şiddetle tavsiye ederiz:)
Benim favori oyunum,Gackemgon. Tuşlara basarak karşı teafın potasına top fırlatma. Eşimin favorisi ise silahla hedef vurma oyunları oldu.
Müzenin web sayfasında da makinalar görülebiliyor ve bazı oyunlar sanal olarak oynanabiliyor: http://www.15kop.ru/en/

20 Haziran 2017 Salı

Moskova'da 2017 Türkiye Festivali

Moskova'da bu yıl ilk kez düzenlenen Türkiye Festivalini gecikmeli olarak yazmaya çalışayım. Şehir merkezindeki milyonlarca güzel parktan biri olan Kırmızı Park'ta düzenlendi:) 16 Haziran Cuma günü başlayıp, Pazar günü bitti. Cuma günü oldukça yağışlı olduğu için gidemedim. Facebook sayfalarından paylaşımları takip ettim. Cumartesi hava güzel olunca, taksiyle de 10 dakika mesafede olmasının da avantajı ile attım kendimi parka. Bir arkadaş ile buluştuk, o da Moskova'da yeni ama uzun süredir Rusya'da. Önce standart oyun alanında çocuklar parkta oynadı...Çocukla gezmek, keşif beklediğimden zormuş açıkcası.Uzun süredir yurtdışında, Moskova'da  olanların daha çok ilgisini çekmiş ve beğeni almıştır ama benim için biraz hayal kırıklığıydı açıkcası. Zaten bir hafta olmuş Türkiye'den geleli:) Öncelikle daha çok Türk olur diye bekliyordum ama Rusların ilgisi oldukça fazlaydı. Bütün festival turizm tanıtımı gibiydi... Antalya'nın beldeleri, Bodrum, Aydın, Mersin, Adana çadırları vardı, bir çok otel stand açmıştı...Promosyonlar, tanıtımlar...Ben şahsen mehter takımı, yağlı güreş organizasyonundan hoşlanmadım. Konser alanları vardı, az Türkçe müzik olmakla birlikte ağırlıklı yabancı güncel pop şarkıları vardı...Üniversite ortamı gibi kpmser alanı olsukça eğlenceliydi. Yemek konusu gördüğüm kadarıyla çok başarılı değildi ancak diğer yandan her standta o kadar sıra vardı ki bir şeyler almak da dertti...Gözleme, döner, baklava, lokum, sucuk ekmek, ızgara köfte, tavuk...Gözleme için tam bir saat sıra bekledik. Değdi mi??? Bilmiyorum Alya Eda ya sormak lazım ama o da zaten o kadar açtı ki:) Gözleme demişken ayran bulamıyorum burda benim için zorlayıcı... Rusya'nın çoğu yerinde olduğu gibi festivaldede çalışanlar Özbek, Tatar, Kazaktı...Parkın içindeki köprüyü ışıklandırma ile 15 Temmuz Şehitler Köprüsüne benzetmişlerdi. Topkapı Sarayı şeklinde büyük bir maket açılmıştı, içinde hat yazıları, Osmanlı Sultan kıyafetleri sergileniyordu ve her daim çok sıra vardı.
İlk festival böyle geçti...İkincisi olur mu, biz görürmüyüz bakalım kısmet...

17 Haziran 2017 Cumartesi

Yeğen de neymiş? Yenilir mi?

Yeğen de neymiş? Yenilir mi, içilir mi? Kendinin olmayan bebek mi? 
Yeğen denilen ama aslında evlat olanlara da  bir yazı yazayım da şurda dursun dedim...
Ayşe Mine'm ve Zeynep Masal'ıma gelsin...
(Evet ailece tek isim koyamıyoruz:))
23 Kasım 2013 Cumartesi günü bir arkadaşımla buluştuk Bostancı'dan Ataköy'e geçecek ve Yeşilköy'de oturan arkadaşımızda kalacağız. Kaldık da gece eğlendik, muhabbet, keyif derken geç yattık... Biliyorum Ayşe Mine sen geleceksin her an ama pazar günü de gelmese diyorum:)) Geç bir saatte uyandık, tam kahvaltı yapacağız ki senin geliyor olduğun haberi geldi....Yeşilköy nereeee Koşuyolu nere...En az 2-3 saat sürmüştür gelişim. Tabi ki doğumu kaçırdım ama ilk yıkanmanı, hemşirelerim seni süslemesini:) vs yakaladım şükür. İlk göz ağrımız, ilk torun, ilk bebek kokususun...Allah biliyor ya nerdeyse her haftasonu görüyor ama yine de tüm hafta fotoğraflarına bakmaya doyamıyordum. Biraz yaramaz, biraz inatçı...Kime göre, neye göre???Sonuçta daha bebek/çocuksun...Yaramaz da ol huysuz da ol kuzucum, mutlu ol da istediklerin olsun hayatında da herkes yaramaz desin, hareketli desin, her türlü herkes mutlaka birşey diyecek zaten... Sen mutlu ol 'Bal Kavanozum' benim, gerisi o kadar boş ki... Hep bir albenin, başka bir ışığın var senin... Güleryüzlü melek, yüzün hiç solmasın. Seni en gerçek, en derinden sevenleri ayır bebeğim, belki en önemli şey bu hayatta...Bakıyorum şimdi büyüdün, arkadaşların var, okula başladın. Nasıl tutabiliriz gözyaşlarımızı bilmiyorum. Hep gurur duyacağımızı biliyorum. Hep sevip, hep destek olacağız sana biliyorum. Umarım sen de bunu bilir, hissedersin. Bebek kokusunu sen öğrettin bana, sonsuza kadar bebeğimsin, bana hep bebek kokacaksın. Seni çok seviyorum, iyi ki varsın, uzun, sağlıklı, neşeli ömrün olsun...
Sonra sen uğurunla 10 aylıkken benim haneme Alya Eda'mı getirdin... Kızım desem gerisi boş, tüm kelimeler yetersiz...
Sonra Ayşe Mine 3 yaşına, Alya Eda 2 yaşına yaklaşmışken, yine sıkıcı bir iş günüyken senin haberin geldi Zeynep Masal kuzusu...17 Haziran 2016... Ben tek hala, işkolik bir türlü çıkamayan hala, yine doğumu kaçırdım... Bu defa da Zincirlikuyu'dan Acıbadem'e koşturuyordum. Bazen yol gerçekten bitmiyor... Özlenilen yeni bebek... Hep korunulacak küçük 3. kardeş... Ay bu kadar küçük mü oluyorlardı doğduklarında dedirten mavi gözlü minik boncuk...İyi ki geldin, sensiz eksikmişiz... Kıpır kıpırsın, kurtlu denilen cinsten:) Kucağıma alıp mıncıramıyorum bile durmuyorsun 'Kıpırık'ım... O minicik halinle hemen yürümen, hareketliliğin, hemen öğrendiğin herşey ile zeka küpü, başarı, azim hikayesisin şimdiden belli... Hoş başarı nedir kiii sen mutlu isen başarı o... Annen ilk doğumgününde çok güzel ifade etmiş, masallar gibi mutlu sonun olsun... Sağlıkla, mutlulukla beraber olalım. Ben inanıyorum çok şanslısın, 2 pırlanta ablan var, hep sana destek olacaklar...Ben hep sizi gıcık edecek üçüz gibi kıyafetler alacağım:))) (Bazen şanssızlıklar da oluyor:)) Şansa çevirip istediğinizi aldırın bari:)) Mavi gözlerin nazar boncuğun olsun da kötüler yanına bile yaklaşamasın... Mavi gökyüzü gibi uçsuz bucaksız sevgi olsun her daim yanında, mavi huzurlu deniz gibi ol her zaman...

Öyle seviyorum ki üçünüzü, sevgimden korkuyorum... Siz gelince aklıma binlerce kez şükür ediyorum ve bu bile az biliyorum... Tek dileğim kardeş olun birbirinize, sıkıca bağlanın, ellerinizi hiç bırakmayın...

17.06.2017
02.26
Moskova

13 Haziran 2017 Salı

Moskova'ya yolculuk ve ilk 3 gün

Moskova'ya yolculuk ve üç günlük kısaca basit ilk izlenimimi yazayım da burada bulunsun...Cumartesi havaalanında biletlerimizi beklerken görevli gelip çocuk ile beklemememiz için bizi sıranın önüne aldı, çocuk dostu olduklarını biliyordum, sanırım en sevdiğim şey bu olacak...2 valize sığmaya çalışmıştım ve gerçekte valizlerin biri sanırım bakliyat, yiyecek doludur:) Valiz başına yük THY de 32 kg idi, AEROFLOT ta 23 kilogram imiş, 2 valiz arasında denge kurmak ve bir kısmını sırt çantasına yerleştirmek ile uğraştık. Neyseki herkes bizim gibiydi:) 3 saatlik uçak yolculuğu fena geçmedi, çocuk ile zorlanmadık şükür. Ön sıramızda 8 ve 4 yaşlarında anneleri Rus, babaları Türk olan 2 çocuk vardı, 45 günlüğüne anneanne ziyaretine  gidiyorlarmış. Alya Eda onlarla bayağı oynadı. Yolculukta çocuk oyalama yollarını ayrıca yazacağım. Bu şekilde çok aile ile karşılaşıp, tanışacağımı düşünüyorum. Havalanına inip, ülkeye giriş yapmamız uzun sürmedi, yandex taxi ile eve geçtik ki bu uygulamayı da detaylı ayrıca yazacağım. Gece 24 civarı eve geldik, bu ara sürekli herşeye itiraz eden Alya Eda yolda da yemeklere itiraz ettiği için ilk iş ona pastırmalı yumurta teklif etmek oldu, yedi ve yattık. Eşimin işyerine yakın olan Fili bölgesinde oturuyoruz. 15 katlı, güvenlikli, kapalı, modern yeni yapılardan oluşan bir sitede 1+1 bir evde oturuyoruz. Pazar günü buranın İstiklal Caddesi olan Arbat a gittik. Evden önce taksi ile metro durağına gidip, sonra metroya bindik. 1935 yılının metrosu... Çocuk yesin mantığıyla Arbat sokağının başında tam bir Türk cafesine oturduk, o kadar Türktü ki Ferdi Tayfur müzikleri çalıyorlardı:) Kahvaltı sonrası ana caddede yürüyüş yaptık, hep derlerdi bizim İstiklal Caddesi gibi diye, aynen öyle, turistik bir cadde. Cafeler, restaurantlar ve hediyelik eşyacılar var...Yine bir cafede lattelerimizi içtik, Alya eda yı cafede uyuttuk. O uyuyunca ben tek başıma çıktım, bir de turist Türk kafilesi buldum, pronto tur:) biraz onlara takılayım dedim ama caddede serbest zamana bıraktı rehber amca.:( Sonra taksiyle sadece çocuklara özel bir AVM ye gittik, muhtemelen oraya daha sık da gidip geleceğim, detaylandırırım. Bir de en hafifinden bir puset aldık ki gezmelere doyamamayı hayal ediyorum:) Yine aynı AVM nin üst katında restaurantlardan birinde yemek yedik, balık, pilav, sebze, et gibi her çeşit vardı ki hiç yadırganmayacak yemekler... Alya greçkha (karabuğday) zaten sever, onu yedi, içim rahat. Ayran bulamıyorum, her yerde kefir var, ben kendim mayalardım ama burdakilerin henüz tadına bakmadım.Sonrasında evimize yakın bir markete geldik, AVM altkatında migros gibi bir market. Burada herşey varmış kilolarca bakliyatı boşa taşıdığımı itiraf ediyorum ve meyve sebze peynir vb konularda endişelenmemi de kınıyorum:) 
Bu satırları yazmaya başladığımda gece 3 civarı idi ve gökyüzü aydınlık, buranın gecesi gündüzü biraz farklıymış bakalım öğreneceğiz.
Pazartesi günü kızımla başbaşa Moskova'da ilk gün. Siteden dışarı çıkmadık ama... Günün en ilginç anısı ise Alya Eda parkta bir çocuğun topunu sadece bir kerelik eline almak istiyor, bana sen iste diyor ben de dil de bilmediğim için:) bunlar çocuk dili ile anlaşır ümidi ile illa sen iste diyorum...Çocuk öylece gitti yanımızdan. İkimizde konuşamıyoruz:)) bu dil olayı canımı sıkmıyor değil... Hareket kabiliyetimi daraltıyor tabi ki...Akşam Moskow city de bir AVM ye gittik, bence bir metrocity/bir kanyon...bir de bildik tüm markalar var starbucks, zara, mango, banana republic, derimod vb...Moskova da ünlü ve lüks mekan Çayhane varmış, orada yemek yedik, sushi ye kavustum 🙏 ama asıl güzel sushicileri henüz keşfedemedim...
Moskovada şu an iki zorluğum var bir dil bilmemek, iki inatçı itirazcı 2,5 yaş ergenim:( Ha bir de Inox ocak var ona ayrıca değineyim:) Alya Eda tanıdığım Alya Eda değil...dün gece artık itiraz ve isyanlarına  dayanamadığım için bugün, 3. Günümüzde cezalı olarak evde oturduk:( neyseki hava yağmurluydu da içimde kalmadı gezmek:)) 
Diğer yandan bu 3.günümde yeniden oruç tutmaya da başladım. Sahur 2.20, iftar 21.20... Zor mu?? Gerçekten değil ;)

Yapacak çok şey, gezecek çok yer var... Bekleyin :))

11 Ocak 2017 Çarşamba

Düşmeden yürüyelim, düşersek kalkabilelim

Sen kar botlarıyla kaymamaya çalışırken, yanında spor ayakkabısıyla koşan çocuk gibi hayat... Görüntü farklı içerik farklı.. Bilemiyoruz artık kim zengin kim fakir? Zaten zenginlik fakirlik nedir ki? Önemli olan nedir? Aslında kaymadan yavaşça yürümeye çalışırken işe ya da eve koşmaya çalışan biri varken içimizde, acelesi olmayıp eğlencesine koşan bir çocuk var yanımızda belki de... Sen o kar botunda üşürken, tüm çıplaklığına rağmen gülümseyebilen bir çocuk olabilir mi yanında? En çok kendimize mi zalimiz bu yolda? Oysa bir durmak lazım bazen, biraz nefes almak, 'Hele bi soluklan' derler ya, aynen öyle... Biraz soluklanabileceğimiz bir yıl olsun 2017 🙏
Kışta hepimiz sıcak botlarımız ile düşmeden yürüyebilelim, düşsek de kalkabilelim, yara almayalım. Ve o çocuk üşümesin, neşe ile koşabilsin sıcacık yeni botuyla...