Bumerang - Yazarkafe

29 Haziran 2017 Perşembe

Moskova'da Yaz Karı

Hem sıcak hem de kar yağışı düşleyin...Olmuyor mu? 
Gerçeği için Haziran'da bir Rusya gezisi tavsiye edeyim size. Diğer şehirleri bilemeyeceğim ama Moskova'da her yer park ve her parkta en çok Kavak ağacı var. Şehirde 400 bin kadar Kavak ağacı varmış. Kavaklardan dökülen bu beyaz polenler (aslında poleni taşıyan pamuklar) için Ruslar 'Summersnow'  yani Yaz kar'ı diyorlar...Haziran ayında her yer bembeyaz...Tabi ki alerjiniz var ise işiniz zor... Aslında alerjiniz yoksa da ağzınızdan burnunuzdan giren pamuklarla uğraşmak zor oluyor. Kahvenizde, çantanızda, üstünüzde, saçınızda, evinizde, her yerdeler... Alya Eda bugün parkta  ''Aaa yerler hep pamuk olmuş anne'' diyerek, pamukların üzerinde oynadı:) Peki neden bu kadar çok Kavak ağacı var? Efsaneye göre: Çar Petronun aşkı Ekatarina karı çok sevdiği için yazın bile kar yağsın diye, Çar her yere Kavak ağacı diktirmiş... AŞK işte ❤️... Ama bu efsane kısmı:) Gerçek kısmı ise 1930larda Stalin bölgede hızlı bir düzenleme yapmak istiyor ve Kavak ağaçları çabuk büyüdüğü için özellikle tercih ediliyor. Ayrıca kirliliğe dayanıklı olması ve diğer ağaç türlerine göre çok daha fazla oksijen üretmesi de tercih sebepleri arasında...Yapılan hata ise Kavak ağaçlarının cinsiyeti konusunun atlanmış olması gibi görünüyor, bu pamukçukları üretenler dişi Kavak ağaçları. Şehire biraz daha erkek Kavak ağacı dikilse idi, bu kadar pamukçuk olmayacaktı, hızlı büyüme ve temizlik konusunda ise aynı verim alınabilecekti. Ülkede ciddi bir kesim bu pamukçuklardan rahatsız...
Bana ise ilkokul dönemimi hatırlattı, Kayseri'de Ahmet Paşa İlkokulunda da olurdu bu karlar... Sonra uzun yıllardır kalabalık, kirli şehirlerde pek de rastlamaz olmuştum bu pamukçuklara... İyi oldu, burnum tıkandı ama içim açıldı:) Temiz havalı günlerimiz ve bir de Kavak Yelleri şarkısı ile keyfimiz yerinde olsun:
''Biz bir dalın üzümüyüz aslında
Birimiz şişede şarap
Birimiz kadehte şampanya
İkimiz ömür boyu çakırkeyif
Başımızda kavak yelleri esiyormuş essin
Adam sende
Keyfimiz yerinde
Biz bir dağın bulutuyuz aslında
İçimiz buselik
Dışımız hüzünler içinde
İkimiz ömür boyu birlikte
Başımızda kavak yelleri esiyormuş essin
Adam sende
Keyfimiz yerinde
Biz bir günün gecesiyiz aslında
Özümüz yıldızlar
Sözümüz sevmeler üstüne
İkimiz ömür boyu sevdalı
Başımızda kavak yelleri esiyormuş essin
Adam sende
Keyfimiz yerinde''

21 Haziran 2017 Çarşamba

Sovyet Oyun Makinaları Müzesi

Alışılagelmişin oldukça dışında bir müze: Sovyet Oyun Makinaları Müzesi. Müze merkeze, Kremlin Sarayı/ Kızıl Meydana yakın sayılır. Sovyetler Birliği zamanında, 1975'te Amerikan ve Japan makinalarından esinlenerek, Sovyetler Birliği için atari/oyun makinaları üretilmeye başlanmış, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla da bu üretim durmuş. 2007 yılında 3 girişimci tarafından kurulan müzede bu atari ve oyuncaklar toplanmış. Hatta müze çok başarılı olunca daha sonra St. Petersburg ve Kazanda da şube açmış. Biz müzeyi daha önce duymuştuk ama tam lokasyonu bilmiyorduk ve giriş planımız da yoktu. Müzeyi keşfimiz tamamen Alya Eda sayesinde oldu. Sokakta gezerken vitrindeki kırmızı ahşap oyuncak arabayı gören Alya Eda içeri gireceğim diye tutturdu...Biz de terrible two (2yaş krizi) mudur horrible three (3 yaş krizi) midir, folik asit sebebiyle enerjileri başka olan çocuk krizi midir, tutturmasından vazgeçirip, yolda ilerletemeyip mecburen içeri girdik... Hatta baktık giriş ücretli, Kayserili damarımla ne işim var atari, oyun makinası, siz baba-kız girin dedim. Giriş ücreti 450 Ruble, 28 TL civarı... Ancak sonra eşim aradı, mutlaka gelmelisin içerisi çok güzel diye. Resmen istemeye istemeye girdim. Girişte 15 adet kadar da makinalarda kullanabileceğiniz paralardan(kapik) veriyorlar. 1970-1990 yılları arasındaki atari/ oyun makinaları sergileniyor. Makinalara girişte verilen paralardan atıp oynayabiliyorsun. Her makinanın üzerinde üretim yılı yazıyor ve nasıl oynandığı açıklanıyor. 2 katlı  müzede, 2.katta bir de küçük ekran ile çizgi film gösterimi var. Biz müzede çok eğlendik, çocukluğumuzu yaşadık, şiddetle tavsiye ederiz:)
Benim favori oyunum,Gackemgon. Tuşlara basarak karşı teafın potasına top fırlatma. Eşimin favorisi ise silahla hedef vurma oyunları oldu.
Müzenin web sayfasında da makinalar görülebiliyor ve bazı oyunlar sanal olarak oynanabiliyor: http://www.15kop.ru/en/

20 Haziran 2017 Salı

Moskova'da 2017 Türkiye Festivali

Moskova'da bu yıl ilk kez düzenlenen Türkiye Festivalini gecikmeli olarak yazmaya çalışayım. Şehir merkezindeki milyonlarca güzel parktan biri olan Kırmızı Park'ta düzenlendi:) 16 Haziran Cuma günü başlayıp, Pazar günü bitti. Cuma günü oldukça yağışlı olduğu için gidemedim. Facebook sayfalarından paylaşımları takip ettim. Cumartesi hava güzel olunca, taksiyle de 10 dakika mesafede olmasının da avantajı ile attım kendimi parka. Bir arkadaş ile buluştuk, o da Moskova'da yeni ama uzun süredir Rusya'da. Önce standart oyun alanında çocuklar parkta oynadı...Çocukla gezmek, keşif beklediğimden zormuş açıkcası.Uzun süredir yurtdışında, Moskova'da  olanların daha çok ilgisini çekmiş ve beğeni almıştır ama benim için biraz hayal kırıklığıydı açıkcası. Zaten bir hafta olmuş Türkiye'den geleli:) Öncelikle daha çok Türk olur diye bekliyordum ama Rusların ilgisi oldukça fazlaydı. Bütün festival turizm tanıtımı gibiydi... Antalya'nın beldeleri, Bodrum, Aydın, Mersin, Adana çadırları vardı, bir çok otel stand açmıştı...Promosyonlar, tanıtımlar...Ben şahsen mehter takımı, yağlı güreş organizasyonundan hoşlanmadım. Konser alanları vardı, az Türkçe müzik olmakla birlikte ağırlıklı yabancı güncel pop şarkıları vardı...Üniversite ortamı gibi kpmser alanı olsukça eğlenceliydi. Yemek konusu gördüğüm kadarıyla çok başarılı değildi ancak diğer yandan her standta o kadar sıra vardı ki bir şeyler almak da dertti...Gözleme, döner, baklava, lokum, sucuk ekmek, ızgara köfte, tavuk...Gözleme için tam bir saat sıra bekledik. Değdi mi??? Bilmiyorum Alya Eda ya sormak lazım ama o da zaten o kadar açtı ki:) Gözleme demişken ayran bulamıyorum burda benim için zorlayıcı... Rusya'nın çoğu yerinde olduğu gibi festivaldede çalışanlar Özbek, Tatar, Kazaktı...Parkın içindeki köprüyü ışıklandırma ile 15 Temmuz Şehitler Köprüsüne benzetmişlerdi. Topkapı Sarayı şeklinde büyük bir maket açılmıştı, içinde hat yazıları, Osmanlı Sultan kıyafetleri sergileniyordu ve her daim çok sıra vardı.
İlk festival böyle geçti...İkincisi olur mu, biz görürmüyüz bakalım kısmet...

17 Haziran 2017 Cumartesi

Yeğen de neymiş? Yenilir mi?

Yeğen de neymiş? Yenilir mi, içilir mi? Kendinin olmayan bebek mi? 
Yeğen denilen ama aslında evlat olanlara da  bir yazı yazayım da şurda dursun dedim...
Ayşe Mine'm ve Zeynep Masal'ıma gelsin...
(Evet ailece tek isim koyamıyoruz:))
23 Kasım 2013 Cumartesi günü bir arkadaşımla buluştuk Bostancı'dan Ataköy'e geçecek ve Yeşilköy'de oturan arkadaşımızda kalacağız. Kaldık da gece eğlendik, muhabbet, keyif derken geç yattık... Biliyorum Ayşe Mine sen geleceksin her an ama pazar günü de gelmese diyorum:)) Geç bir saatte uyandık, tam kahvaltı yapacağız ki senin geliyor olduğun haberi geldi....Yeşilköy nereeee Koşuyolu nere...En az 2-3 saat sürmüştür gelişim. Tabi ki doğumu kaçırdım ama ilk yıkanmanı, hemşirelerim seni süslemesini:) vs yakaladım şükür. İlk göz ağrımız, ilk torun, ilk bebek kokususun...Allah biliyor ya nerdeyse her haftasonu görüyor ama yine de tüm hafta fotoğraflarına bakmaya doyamıyordum. Biraz yaramaz, biraz inatçı...Kime göre, neye göre???Sonuçta daha bebek/çocuksun...Yaramaz da ol huysuz da ol kuzucum, mutlu ol da istediklerin olsun hayatında da herkes yaramaz desin, hareketli desin, her türlü herkes mutlaka birşey diyecek zaten... Sen mutlu ol 'Bal Kavanozum' benim, gerisi o kadar boş ki... Hep bir albenin, başka bir ışığın var senin... Güleryüzlü melek, yüzün hiç solmasın. Seni en gerçek, en derinden sevenleri ayır bebeğim, belki en önemli şey bu hayatta...Bakıyorum şimdi büyüdün, arkadaşların var, okula başladın. Nasıl tutabiliriz gözyaşlarımızı bilmiyorum. Hep gurur duyacağımızı biliyorum. Hep sevip, hep destek olacağız sana biliyorum. Umarım sen de bunu bilir, hissedersin. Bebek kokusunu sen öğrettin bana, sonsuza kadar bebeğimsin, bana hep bebek kokacaksın. Seni çok seviyorum, iyi ki varsın, uzun, sağlıklı, neşeli ömrün olsun...
Sonra sen uğurunla 10 aylıkken benim haneme Alya Eda'mı getirdin... Kızım desem gerisi boş, tüm kelimeler yetersiz...
Sonra Ayşe Mine 3 yaşına, Alya Eda 2 yaşına yaklaşmışken, yine sıkıcı bir iş günüyken senin haberin geldi Zeynep Masal kuzusu...17 Haziran 2016... Ben tek hala, işkolik bir türlü çıkamayan hala, yine doğumu kaçırdım... Bu defa da Zincirlikuyu'dan Acıbadem'e koşturuyordum. Bazen yol gerçekten bitmiyor... Özlenilen yeni bebek... Hep korunulacak küçük 3. kardeş... Ay bu kadar küçük mü oluyorlardı doğduklarında dedirten mavi gözlü minik boncuk...İyi ki geldin, sensiz eksikmişiz... Kıpır kıpırsın, kurtlu denilen cinsten:) Kucağıma alıp mıncıramıyorum bile durmuyorsun 'Kıpırık'ım... O minicik halinle hemen yürümen, hareketliliğin, hemen öğrendiğin herşey ile zeka küpü, başarı, azim hikayesisin şimdiden belli... Hoş başarı nedir kiii sen mutlu isen başarı o... Annen ilk doğumgününde çok güzel ifade etmiş, masallar gibi mutlu sonun olsun... Sağlıkla, mutlulukla beraber olalım. Ben inanıyorum çok şanslısın, 2 pırlanta ablan var, hep sana destek olacaklar...Ben hep sizi gıcık edecek üçüz gibi kıyafetler alacağım:))) (Bazen şanssızlıklar da oluyor:)) Şansa çevirip istediğinizi aldırın bari:)) Mavi gözlerin nazar boncuğun olsun da kötüler yanına bile yaklaşamasın... Mavi gökyüzü gibi uçsuz bucaksız sevgi olsun her daim yanında, mavi huzurlu deniz gibi ol her zaman...

Öyle seviyorum ki üçünüzü, sevgimden korkuyorum... Siz gelince aklıma binlerce kez şükür ediyorum ve bu bile az biliyorum... Tek dileğim kardeş olun birbirinize, sıkıca bağlanın, ellerinizi hiç bırakmayın...

17.06.2017
02.26
Moskova

13 Haziran 2017 Salı

Moskova'ya yolculuk ve ilk 3 gün

Moskova'ya yolculuk ve üç günlük kısaca basit ilk izlenimimi yazayım da burada bulunsun...Cumartesi havaalanında biletlerimizi beklerken görevli gelip çocuk ile beklemememiz için bizi sıranın önüne aldı, çocuk dostu olduklarını biliyordum, sanırım en sevdiğim şey bu olacak...2 valize sığmaya çalışmıştım ve gerçekte valizlerin biri sanırım bakliyat, yiyecek doludur:) Valiz başına yük THY de 32 kg idi, AEROFLOT ta 23 kilogram imiş, 2 valiz arasında denge kurmak ve bir kısmını sırt çantasına yerleştirmek ile uğraştık. Neyseki herkes bizim gibiydi:) 3 saatlik uçak yolculuğu fena geçmedi, çocuk ile zorlanmadık şükür. Ön sıramızda 8 ve 4 yaşlarında anneleri Rus, babaları Türk olan 2 çocuk vardı, 45 günlüğüne anneanne ziyaretine  gidiyorlarmış. Alya Eda onlarla bayağı oynadı. Yolculukta çocuk oyalama yollarını ayrıca yazacağım. Bu şekilde çok aile ile karşılaşıp, tanışacağımı düşünüyorum. Havalanına inip, ülkeye giriş yapmamız uzun sürmedi, yandex taxi ile eve geçtik ki bu uygulamayı da detaylı ayrıca yazacağım. Gece 24 civarı eve geldik, bu ara sürekli herşeye itiraz eden Alya Eda yolda da yemeklere itiraz ettiği için ilk iş ona pastırmalı yumurta teklif etmek oldu, yedi ve yattık. Eşimin işyerine yakın olan Fili bölgesinde oturuyoruz. 15 katlı, güvenlikli, kapalı, modern yeni yapılardan oluşan bir sitede 1+1 bir evde oturuyoruz. Pazar günü buranın İstiklal Caddesi olan Arbat a gittik. Evden önce taksi ile metro durağına gidip, sonra metroya bindik. 1935 yılının metrosu... Çocuk yesin mantığıyla Arbat sokağının başında tam bir Türk cafesine oturduk, o kadar Türktü ki Ferdi Tayfur müzikleri çalıyorlardı:) Kahvaltı sonrası ana caddede yürüyüş yaptık, hep derlerdi bizim İstiklal Caddesi gibi diye, aynen öyle, turistik bir cadde. Cafeler, restaurantlar ve hediyelik eşyacılar var...Yine bir cafede lattelerimizi içtik, Alya eda yı cafede uyuttuk. O uyuyunca ben tek başıma çıktım, bir de turist Türk kafilesi buldum, pronto tur:) biraz onlara takılayım dedim ama caddede serbest zamana bıraktı rehber amca.:( Sonra taksiyle sadece çocuklara özel bir AVM ye gittik, muhtemelen oraya daha sık da gidip geleceğim, detaylandırırım. Bir de en hafifinden bir puset aldık ki gezmelere doyamamayı hayal ediyorum:) Yine aynı AVM nin üst katında restaurantlardan birinde yemek yedik, balık, pilav, sebze, et gibi her çeşit vardı ki hiç yadırganmayacak yemekler... Alya greçkha (karabuğday) zaten sever, onu yedi, içim rahat. Ayran bulamıyorum, her yerde kefir var, ben kendim mayalardım ama burdakilerin henüz tadına bakmadım.Sonrasında evimize yakın bir markete geldik, AVM altkatında migros gibi bir market. Burada herşey varmış kilolarca bakliyatı boşa taşıdığımı itiraf ediyorum ve meyve sebze peynir vb konularda endişelenmemi de kınıyorum:) 
Bu satırları yazmaya başladığımda gece 3 civarı idi ve gökyüzü aydınlık, buranın gecesi gündüzü biraz farklıymış bakalım öğreneceğiz.
Pazartesi günü kızımla başbaşa Moskova'da ilk gün. Siteden dışarı çıkmadık ama... Günün en ilginç anısı ise Alya Eda parkta bir çocuğun topunu sadece bir kerelik eline almak istiyor, bana sen iste diyor ben de dil de bilmediğim için:) bunlar çocuk dili ile anlaşır ümidi ile illa sen iste diyorum...Çocuk öylece gitti yanımızdan. İkimizde konuşamıyoruz:)) bu dil olayı canımı sıkmıyor değil... Hareket kabiliyetimi daraltıyor tabi ki...Akşam Moskow city de bir AVM ye gittik, bence bir metrocity/bir kanyon...bir de bildik tüm markalar var starbucks, zara, mango, banana republic, derimod vb...Moskova da ünlü ve lüks mekan Çayhane varmış, orada yemek yedik, sushi ye kavustum 🙏 ama asıl güzel sushicileri henüz keşfedemedim...
Moskovada şu an iki zorluğum var bir dil bilmemek, iki inatçı itirazcı 2,5 yaş ergenim:( Ha bir de Inox ocak var ona ayrıca değineyim:) Alya Eda tanıdığım Alya Eda değil...dün gece artık itiraz ve isyanlarına  dayanamadığım için bugün, 3. Günümüzde cezalı olarak evde oturduk:( neyseki hava yağmurluydu da içimde kalmadı gezmek:)) 
Diğer yandan bu 3.günümde yeniden oruç tutmaya da başladım. Sahur 2.20, iftar 21.20... Zor mu?? Gerçekten değil ;)

Yapacak çok şey, gezecek çok yer var... Bekleyin :))