Bumerang - Yazarkafe

30 Nisan 2018 Pazartesi

Tolstoy Ve Moskova'daki Müzesi

Dünyaca ünlü Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy 9 Eylül 1828 doğumlu ve 20 Kasım 1910 da 82 yaşında vefat etmiş. Zengin bir ailede bir konakta doğmuş, ancak 2 yaşında annesini, 9 yaşında babasını kaybetmiş. Yakınları tarafından büyütülen Tolstoy küçüklüğünden beri edebiyata ilgiliymiş, Fransızcasını geliştirip Rousseau ve Voltaire okumuş, onların oldukça etkisinde de kalmış. 1943 yılında Doğu dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi’ne gitmiş ancak eğitimini yarıda bırakıp Hukuk Fakültesi’ne geçmiş. Bu fakültedeki eğitimini de yarıda bırakarak 1847 yılında, doğduğu yer olan Yasyana Polyana’daki çiftliğe geri dönmüş. 1851'de Kafkasya'ya orduya katılmaya gitmiş ve 1854'de Kırım savaşında subaylık yapmış. İlk gerçekçi hikayelerini de oradaki gözlemlerinden yazmış. Ordudan ayrıldıktan sonra Saint Petersburg'da dinlenip, yazmaya devam etmiş ancak arayış ve bunalımı bitmiyormuş. Daha sonra Avrupa ülkelerinde uzun seyahatler yaptıktan sonra doğduğu kasabaya dönmüş ve köyünde bir okul açmış. 1862 yılında da 16 yaşındaki Sophie Behrs ile evlenmiş. 12 çocuğu olmuş ancak 5'i ölmüş. Eşi yazdıklarında en büyük yardımcısıymış, editörlük yapıyor, yazdıklarını düzeltiyormuş. Ancak Tolstoy'un ruh çalkalanmaları bitmiyor, artıyormuş. Rus köylüsünün yoksul, perişan haline çok üzülüp, servetini köylülere dağıtıp, onlar gibi yaşamaya başlamış, zenginliğini ve olan imkanlarını reddediyormuş, bu sırada ise vazgeçmediği tek şey yazma aşkıymış. Bu yaşam tarzı ailesiyle de arasını açmış ve evi terketmiş, 82 yaşında kış ortasında zatürreden bir tren istasyonunda ölmüş. Ayrıca 1880’den sonra Hristiyanlıktaki ölümsüzlük düşüncesini, Ortodoks Klisesi’ni, her türlü siyasal iktidarı eleştirip, kendine özgü bir tür hristiyanlık anarşizmi geliştirmeye başlamış ve yazdığı makaleler sonucunda da 1901’de Kilise tarafından afaroz edilmiş.

Böyle de dramatik bir hayat ve bir sonu olmuş, böylesine büyük bir yazarın. Aslında zenginlik içinde doğmuş, sonrasında da lüks denilecek iyi şartlarda yaşamış ama insan kendi iç bunalımını atamayınca olmuyor demekki:) Şaka bir yana neler yaşadı, neler hissetti tabi bilemeyiz ama görünürde maddi hiç bir sıkıntısı yok ancak hep siyasi olayların ortasında kalmış ve bunları dert edinmiş, kendi durumu iyi olsa da diğer  insanların fakirliğini dert etmiş, duyarlılığı ise ona kötü bir son hazırlamış gibi.

Gelelim şu an müze olan, Moskova'daki evine. Gorky park (Park Kültür) metro durağına 15 dakika mesafese, 600 ruble giriş, fotoğraf çekmek için ayrıca para ödemeniz gerekiyor. Yazın bahçesi mükemmeldir ama biz kış ortasında da karlı  pek beğendik. Tolstoy Moskova'ya ailesiyle 1881 geliyor ve bu evi alıyor. 1901 yılına kadar da bu evde yaşamışlar, 1921 yılında devlet burayı müzeleştirmiş. Müzeye ayakkabı üzerine giyilen deri terlikler ile giriyorsunuz, iki katlı konak, ayrıca geniş bir bahçesi var, 160 kadar ağaç ile mükemmel huzurlu, keyifli bir bahçe. Çay içtikleri bir yazlık köşe... İnsan böyle bir evde, bu lükste yazmaz da napar diye düşünmekten alıkoyamadık kendimizi. Tolstoy amca ile anlaşamamış olsan larda eş Sophia oldukça becerikli, el işi danteller süslemeler, kendi ördüğü battaniyeler hala müzede sergileniyor. Bakıcıları her daim olmuş ancak kendi de çocuklar ile bizzat ilgilenmiş, yabancı dil var, müzik, resim her türlü beceri var. Üstelik Tolstoy' un eserlerini temize çekiyormuş, düzeltiyormuş. Ama işte bazen olmayınca olmuyor denilen durum sanırım... Çocuklarının ölümleri mutlaka ki derinden etkilemiş aileyi.

Müzede çocukların odalarını, oyuncaklarını, müzik aletlerini, hizmetlilerin oda ve eşyalarını, Tolstoy ve eşinin yatağı, kıyafetleri, bir çok mutfak eşyası, aile fotoğrafları, tablolar, bence en önemlisi Tolstoy'un çalışma masası, el yazıları bir çok detayı, özel eşyaları görüyorsunuz. Misafirler için özel ağırlama odaları, çocukların sanatçı kişiliklerinin görülebileceği odalar....
Kendi zengin, ruhu fakir diyerek az da saygısızlık edip, sitem edeceğim Tolstoy'a. Kendisi tüm bu lükse, hizmetçilere karşı çıktığı için hep ailesiyle sorun yaşamış. Oysa sen de yaşa, çevreni de yaşat, ama yok:)

Geziyi yine blogcu bir başka gezgin ile yaptım:) Müzenin tam karşısında keyifli kafeleri de denemeden geçmeyin, biz çok beğendik. Bu gezimiz, müze ev ve Tolstoy ile ilgili yazısını kesinlikle tavsiye ederim, bir de ordan okuyun: http://oykumce.blogspot.ru/2018/04/buyuksun-tolstoy.html?m=1



müze girişi

Bahçedeki yazlık çay içme odası

Mutlu müze gezginleri


Ayakkabı üzerine deri terlikle giriş

Tolstoy 'un masası

Hizmetlilerin odası



Misafir ağırlama odası


Ailece fotoğraflar


Tolstoy'un kabanı


Kızlarından sanat dolu bir oda

Çocukların oyuncakları

Tolstoy ve eşinin odası

Artık başka bir gözle biraz daha bilinçli okuyalım bakalım Tolstoy klasiklerini. 


25 Nisan 2018 Çarşamba

Ispanak basit bir bitki midir?

Bu yazı ıspanak için yazılmıştır... Ispanağın kıymetini bilmeyenlere atfedilmiştir... Ispanak diyip geçmeyin onu bulamayanlar var gerçekten... Türkiye' de ahh ıspanak olsa da yesek demezdim ama çeşit olsun, vitamin olsun diye de alırdım. Burada genelde sebze meyve konusunda sıkıntılı herkes. Aslında bakınca bence çoğu şey var ama Türk kadınlardan şikayet duyduğum çok oluyor. Neyse ıspanak mesela yok ve burda gerçekten olsa da yesek değil ama olsa da bir öğün yemek çeşidi olsa dediklerimdendi. Sonra bir gün bir arkadaş bizim Azeri manavda oluyor dedi... Ben genelde daha yakın ve daha kolay olduğu için, kimseyle muhattap olmadan, tart, öde, geç olduğu için marketleri tercih ediyordum ama bu durumda ıspanak için bizim oradaki manava uğramak şart olmuştu. Burada çoğu manav Azeri ve genelde sebze meyveler onlarda daha güzel oluyor. Tabi biraz Türkçe de anlaşabiliyorsun bu da bir avantaj. Azeri amca ile biraz konuştuk, bir şeyler aldım ve ıspanak sordum, getirelim dedi. 2 gün her sabah gittim ve sonunda 3.gün 1 kilo ıspanağım gelmişti.... Birazı ile yumurtalı kavurmasını yaptım. Birazı ile malesef kek yaptım, yazık oldu o kadar zor bulduğum ıspanağa, görüntü güzel ama belki benim denediğim tariften hiç beğenmedim. Ispanağı o kadar özel ara, bul sonra da bir kısmını böyle mahvet tam bir dram oldu bana:) Gerçi bayağı yedik yine de ama tekrar denemeye, yapmaya gerek olmayan bir lezzet olduğunu düşündüm. Kalanından gözleme, börek, bulgurlu yemek her çeşidi yaptım bir kaç gün. 
Bir lezzete bayılmasak da bulmak zor ise kıymetli oluyor işte... Bir gün ıspanak bulmanın beni mutlu edeceğini hiç düşünmezdim, taze meyve sebzelerin kıymetini bilelim diyerek, Temel Reisi anarak yazımı da sonlandırayım. Yaşasın yeşillik yemek!
Ispanak kavruluyor...

Ispanaklı kek
S

19 Nisan 2018 Perşembe

Moskova'da bir kış, ilk kış...

Tam bir kış geçirdim sayılmaz Moskova' da, Ocak ortasında bir ay kadar Türkiye'deydim ama yine de bir kış deneyimimin olduğunu düşünüyorum. Zaten Türkiye hava şartlarına göre bakarsak kış Ekimde başlıyor, Mart da dahil ancak bitiyor... Ben Ekim ayında -5 derece gördüm, rüzgar ile birleşince polar mont ve kaşe kabanla nerdeyse zatürre oluyordum. Ve başladım burdaki kışlık kıyafetleri incelemeye. Beni bu dönemde Columbia mont gerçekten kurtardı, kötü hava yoktur yetersiz kıyafet vardır sözüne inandım. Termal kıyafetler üzerine montla -15 i gördüm pek de üşümeden. Kışlıklar için mağaza gezerken uluslararası ve yerel bir çok kışa, yağmura, soğuğa özel marka keşfettim. 0 dereceden -25 e mont çeşitliliği...İnce ve dayanıklılar, su geçirmez önemli hele ki dışarda tepinen çocuklar için. Çeşit çeşit termal kıyafetler var, ince bir takım, üzerine de polar gibi bir takım ve montu giy, -25 e dayanıklı dediler... Çocuklar için tulum montlar zaten var ama büyüklere özel de kayak kıyafeti gibi alt üst harici tulum kıyafetler var ki bence giy çık sürekli gez için çok pratik görünüyor. Türkiye'de bu kadar çeşit vardı da ben mi görmedim hiç bilmiyorum, belki dikkat etmemiş, ihtiyaç duymamışımdır... Örneğin Ecco marka botlar, burda da en çok tavsiye edilenlerden ben Türkiye' de olduğunu bile bilmiyordum, mağazalarını gördüm, biraz da algı ve ihtiyaç ile ilgili demekki.
Geçenlerde Instagramda fotoğraf paylaşmaştım, doktorlar bebekler doğumdan itibaren günde 3 saat dışarda vakit geçirsin diyor, ama bebek yatan pozisyonda pusette öyle sıkı giydirilip, çevresi kapatılıyor ki, nerdeyse kurşun geçirmez:))) Nefes alsa yetiyor yani. Çocuğu gezdirirken senin de iyi giyinmen şart, ben tulum modelli annelere bayılıyorum.
Gelelim aktivitelerine. Açık, kapalı her alanda, her parkta buz pateni alanı var, ücretli, ücretsiz, küçük, büyük çeşit çeşit... Pateni ister al, ister kirala, istersen kendininkini getir... Kızaklar, bizim poşette kaymalarımız yerine binbir çeşit kazanmış, sert plastik, çadır/ çuval kumaşı, yumuşak lastik gibi plastiklerden, tekerlek gibi modeller, çeşit çeşit büyük küçük çeşit çok fazla. Nehir donduğu için yukardan nehire doğru kayıyorlar. Çocuk parklarının önünde bile kar biriktiyse kayma aktivitesi başlıyor. Çocuğu çekebileceğin kızaklar da değişik modeller mevcut. Nehiri kırıp balık tutan amcalar da gördüm. Kayaklarla nehir üzerinde, parklarda yürüyüş ve kayak yapanlar var, düz alanlarda ama yapılabiliyor demekki... Nehire girip yüzdüklerini biliyorum, teklif aldım ama denemedim tabi ki. Kışın evler dışındaki saunalar çok keyifli. Otellerde ya da dacha  dedikleri bağ evi, yazlık ev gibi olan şehrin dışındaki müstakil evlerde mevcut.
Bu sene çok soğuk olmadı, -17 ler gördük sadece. Geçen sene -30 a kadar soğumuş hava. Ancak kar çok yağdı, şehir merkezinde 1 metre civarı oldu. Ama yollar hep açık, kaldırımlar mümkün olduğunca temizleniyor... Ulaşım aynı şekilde devam ediyor, yani aslında hayat durmuyor sadece biraz üşüyorsun. 
Ve aklımdaki son konu, okullarda çocukları dışarı çıkarma konusu. Ben sadece 3,5 yaş kızım için yarı özel, yarı devlet kreş keşfimi net anlatabilirim ama diğer okullarda da bu böyle. İlkokul ve üst seviye nasıl bilemiyorum... Tüm gün iki kere -15 üstündeyse hava hava durumuna göre en azından 10-15 dakika tüm çocuklar dışarı çıkarılıyorlar. Soğuklarda hepsinin tek tek üstü değiştiriliyor, termaller, montlar sonra dışarda oynama sonra tekrar hepsini tekrar soy, giydir, oldukça uğraştırıcı bir süreç. Biz anneler tek çocukla bu giyin soyun işine üşenip dışarı çıkmayız oysa...
Şimdi nisanda nihayet kar bitti, hoşgeldin yağmur, çamur... Kar ile kış, sıcaklığı yeşilliği ile yaz güzel ama bu mevsim yağmur çamur zor diyorlar, bakalım...Hoşgeldin bahar!

8 Nisan 2018 Pazar

Biraz tatil, bir kaç otel...

Devam eden Moskova soğuklarına inat ben sıcak tatil günlerinden bahsedeceğim. 2017 Nisan ve Ekim aylarında 3 otel deneyimimiz oldu.  Neden yazmayım dedim... Bir de en sona 2016 yaz oteli deneyimimizi ekledim. Eşimin gerçekten yoğun çalışma temposu, az izin ve bol dinlenme ihtiyacı sebebiyle, bu ara tatillerimiz klasik herşey dahil ye iç yat ye ye ye şeklinde olanlardan. Geçen sene nisan ayında Kıbrıs'a gitmek istedik ama tur yetkilisi OHAL sebebi ile riskli olabiliyor, evrak istenebiliyor, bekletilebiliyorsunuz diyince kısa yoldan Antalya'yı mesken seçtik. Genelde ETS tur ile otellere gidiyoruz, telefonda ihtiyaç ve tercihlerimizi belirtip alternatiflerini mail yoluyla alıyoruz. Değerlendirip karar veriyoruz. Bu defa ise bir arkadaşın önerisi ile Susesi otele gittik (nisan 2017). Yiyecek kalitesi olarak en kalitelilerden. Buradaki kalite anlayışım markalı su, süt , içecek, yiyecek olarak belirtmeliyim. Kapalı kutu, bilindik markalı, genelde ilk sizin açtığınız ürünler, dolu bir minibar, güzel yiyecekler... Genelde Antalya daki 5 yıldızlı herşey dahil olan otellerdeki gibi oldukça geniş alanda yeşillik, eğlence, deniz. Tavsiye edeceğim bir otel. Çocuk dostu mu??? Özellikle bu yönde bir çaba yok ama idare eder bir seviyede. Mevsim itibariyle denizi kullanamadık ama kapalı havuzu ve imkanları güzeldi.
Yazın ise tercihimiz Marmaris oldu. İzmir'e gitmemiz gerekiyordu, ulaşım yakın ve kolaylığı, zaman kısıtı gibi sebeplerle yakın bölge tercih ettik. Eylül sonunda ve Ekim ile bağlayarak gidebildik, mevsimi kaçırmıştık diyebiliriz. Yine ETS Tur ile gittik. 8 günlük bir tatildi, bana kalsa tek otelde geçirirdim ama eşim farklı oteller görmek istediği için, İkizler burcunun değişiklik merakı sebebiyle :)) 2 otele böldük. İlk otelimiz Hotel Aqua Marmaris'ti. Çarşının içinde herşey dahil, denize sıfır, açık ve kapalı havuzlu, iç dış peyzajı ile keyifli aldığı yüksek puan ve olumlu yorumları fazlasıyla hakettiğini düşünüyorum. Yorumlarda her sene tercih edenler vardı, bence de haklılar yine gitmek isterim. Orta yaş üstü için daha uygun bir otel, imkanlar çocuğa uygun ama belki biraz da dönemden çok fazla çocuk yoktu otelde, daha çok bedeni yaşlı, ruhu genç İngilizlerin:)  tercih ettiği bir oteldi. Mavi bayraklı denizi de oldukça başarılıydı. Şansımız yaver gitti, her gün denize gidebildik. Kapalı havuzu bir kere denedik, küçük ama iş görür. Yemekleri fena değildi. Dondurma ve waffle deniz manzarasında pek keyifliydi. Gözlemesi hala aklımda:) Animasyonları bizi pek sarmadı, çok eğlenceli değildi. Manzarası, doğası, personeli, hizmeti ile aklımda kalacak ve özlediğim, özleyeceğim bir otel. Marmaris severler, Marmaris'e gitmek isteyenlere ilk tavsiye edeceğim oteldir, mutlaka değerlendirin. Daha sonra taksi ile 10-15 dakikalık bir mesafede olan Grand Yazıcı Club Turban otele gittik. Aslında otel güzel ama tam sezonda ve yaz oteli olarak değerlendirilmeli. Hizmet, personel oldukça yetersizdi. Hava kapalı olduğu için kapalı havuz tercih etmek istedik, küçük ve otelin dışından gidilen bir havuzu vardı, Rusya'da dışardaki banyo ve havuzları kabul edip alıştım ama bir yazlık tatil oteli için bize hiç uygun gelmedi. Havlu sağlayamadılar, bir bankanın eğitim günü varmış, havluların biteceğini öngörememişler!!! Sanki rezervasyonsuz çat kapı doldular!!! Büyük bir otel, büyük bir restaurantı var ama personel kesinlikle yetişemedi. Yemek kalitesi yine orta düzeydeydi. Daha çocuk dostu bir otel, belki büyük olması sebebiyle restaurantında çocuk bölümü var, bahçede büyük çocuk alanı, çocuk lunaparkı, farklı bir çok kafeler ile ise başarılı idi. Yine denizi, manzarası, açık havuzunun manzarası, çam ağaçları arasında orman gibi huzuru yapısı ile keyifli. Kahve içmek için ayrı güzel kafesi var. Animasyonlarını kocaman tiyatro/ amfi salonu gibi bir alanda yapıyorlar akşam, gösteriler çok güzeldi. Büyük kaydıraklı havuzu eğlenceli. Biz çoğu şeyi sezon sonu sebebiyle yakalayamadık ama hizmet anlayışı sezonda değişmemeli dersek başarısız sayarım. Güzel yanları çok olmasına rağmen bir daha tercih edebileceğimden emin değilim, sıcak yaz günlerinde ise tatil belki olabilir.
Daha eskilere döndüğümde bir önceki yaz tatilini yine İzmir'e yakın olsun diye Kuşadasından seçmiştik. Oteli hangi tur ile aldığımızı hatırlamıyorum doğrusu. Kuşadası karaova mevkinde Atlantique Holiday Club. Otel benim için bayağı hayal kırıklığı idi. Otel odaları eski devlet kampları odaları gibi, temizlik, bakım kötü. Ancak otelin genel düzeni, havuzları, peyzajları, animasyonları çok güzeldi. Bu oteli aquaparkı için almıştık ve o kısmı için de oldukça doğru bir karardı. Sadece 2 yaşında çocukla aquaparkta çılgınca eğlenenedik ama tadını da çıkarmıştık. Otel odasından beklendi 3 yıldız seviyesinde yeterli ise diğer hizmetleri güzel bir oteldi....


Bu da blogda bir köşede kalsın istediğim bir deneyimler silsilesi... Bol otelli, bol gezmeli, güzel güzel tatiller olsun.