Bumerang - Yazarkafe

27 Mayıs 2018 Pazar

Çocuklar Yetişkinlerin Ahlaksızlıklarının Kurbanıdır

Ülkemizde de çocuk istismarının bitmediğini ve malesef sürekli gündemde olduğu günlerde bu heykeller grubunu yazmak, bir kişiyi bile düşünmeye yönlendirmek benim için çok değerli olacak. 
Rus sanatçı Mihail Chemiakin 2001 yılında ''Çocuklar yetişkinlerin ahlaksızlıklarının kurbanıdır'' adını verdiği bir heykel grubu yaptı. Heykeller, insanlığı kötü gösteriyor denilerek tepki alsa da, malesef gerçek ve çocuklar için bu tehlikeler hala devam ediyor... Heykeller, 13 bronz heykel ile canlandırılmış kötülüklerden ve bunlardan habersiz karşılıklı oynayan 2 çocuk heykelinden oluşuyor.Ayrıca altın görünümlü bu 2 çocuğun yanında gözlerini, ağzını, kulaklarını kapatmış duyarsız bir yetişkin figürü var. 
Çalışma Kremlin'in güneyinde, Moskova nehrinin yanında küçük bir park (bolotnaya parkı) içinde sergileniyor. Her heykelin üzerinde ince ince düşünüldüğü ve kötülüğün türüne göre detaylar işlendiği belli. 13 düşman: madde bağımlılığı, fuhuş, hırsızlık, alkolizm, kayıtsızlık, sahte bilim (cehalet), farklılık, şiddet propagandası, sadizm, anısı olmama( unutma), çocuk işçi istismarı, fakirlik ve savaş. Heykellerdeki ince detaylara örnek alkolizm göbekli, savaş eli ağzı silah dolu ve elinde el bombası şeklinde bir bebek, yoksulluk yaşlı bir dilenci... Gruptaki her bir heykel parçası tek tek önünde durup incelemelik...

Mihail Chemiakin'in heykel grubu ile ilgili açıklaması: ''Bu heykel kompozisyonunu, yaşayan ve gelecekteki nesillerin korunmasına bir çağrı ve sembol olması için yarattım. Uzun yıllar deklare edilmiş ve acıklı bir şekilde haykırılmıştır: "Çocuklar bizim geleceğimizdir!". Lakin toplumun çocuklara karşı işlediği suçları yazmak ciltler alacaktır. Bir sanatçı olarak ben bu çalışmamla sizleri, çocuklarımızın günümüzde çekmek zorunda kaldığı acı ve korkuları duymanız ve görmeniz için başınızı çevirmeye davet ediyorum. Tüm duyarlı ve dürüst insanlar çok geç olmadan durup düşünmelidir... Kayıtsız kalmayın! ,,

Heykellerin neyi temsil ettiği 





Heykeli anlatan Rusça ve İngilizce yazılar silinmiş...

15 Mayıs 2018 Salı

Moskova Ulu Cami

Moskova'nın ünlü caddelerinden Prospekt Mira' da yer alan Moskova Ulu Cami, Olimpik Stadyum'un da yanında yer alıyor. İngilizce: Moscow Cathedral Mosque, Rusça: московская соборная мечеть. 1904  yılında yapılan Cami, o yıllarda Moskova'da Müslüman topluluğun artması sebebiyle ve Zamoskvorechye'de bulunan birinci caminin sadece 1500 kişilik olması dolayısıyla inşa edilip ibadete açılıyor. Cami, Tatar tüccar Salih Erzin'in yardımıyla yapıldığından hala Tatar Cami de deniliyor. Sovyet döneminde ibadete kapatılmayan tek cami. Sonradan yıkılarak ilk halinin 20 kat büyüğü, 10 bin kişilik kapasite ile yeni bir cami olarak 2015'te tamamlanıyor. Cami açılışını Vladimir Putin, Recep Tayyip Erdoğan ve Mahmoud Abbas birlikte yapıyorlar. 
Turuncu ya da kahverengi metro hattındaki Prospekt Mira durağından ulaşım oldukça kolay, 10 dakika kadar yürümeniz gerekiyor. Metro çıkışında camiyi de gösteren tablolar var. Cami sabah 10 da açılıyor. 4 katlı. 3. katına İslam müzesi açmışlar ama Moskova'da müze denilince beklentim büyüktü, farklı ülkelerden ve dönemlerden Kuran, bazı fotoğraflar gibi az çeşitli caminin bir kenarında küçük bir alan. Girişte güvenlikten geçiyorsunuz, sabahlık/ kimonoya benzer başlıklı bir kıyafet giyerek girmek zorundasınız. Kalan her şey aynı aslında, klasik Cami ritüelleri...
Cami içi oldukça ferah, halılar, mermerler tertemiz ve yeni. Camiye turkuaz, altın sarısı ve beyaz renk hakim.
Caminin yanında hem bir şeyler yiyebileceğiniz hem de alabileceğiniz bir 'helal food' dükkanı açılmış. Ona bakmadık ama aşağı doğru az ilerisindeki 'Simit House' u tavsiye ederim. Türkiyedeki lezzeti ile puaça, açma, simit bulabilirsiniz. Kahvaltı ve yemekler güzel görünüyor.
Camide gezi ve tanıtım nitelikli turlar da düzenleniyor. Web sitesi : https://www.mihrab.ru/
Yabancı bir ülkede camiye gitmek daha da duygulandırıyor insanı. İçten ve iyilikle istediğimiz dualarımız kabul olsun inşallah. Okuduğum çok güzel bir sözle bitireceğim: ' Hayatta olabileceğin en güzel yer birinin duasında olmaktır. '

Metro çıkışı
Ara bir sokaktan caminin  görünüşü








Amin...






Rusça Kuran




10 Mayıs 2018 Perşembe

İşsiz, Evde bir yıl...

İşsizliğimin birinci yılını evde temizlik yaparak kutluyorum, şaka değil gerçek. Elimde ya soğan kokusu ya deterjan, sahi şu soğan kokusunun bir çözümü var mı? Soğansız yemek olmuyor ama yemek yaptıktan sonra bir prenses olup süslenip çıksam dışarı, bu koku içimdeki prensesi öldürüyor:) Neyse konumuz bu değildi.
10 yılı geçkin 2 bankada çalıştım. Birinde beş yıl şubecilik, sonra da 5 yılı aşkın 2 ayrı departman ile başka bir banka genel müdürlük tecrübesi...Güzel insanlar biriktirdim, özel kelimesinin yetersiz kalacağı dostlarım var, hala görüştüğüm müşterilerim var. Özlemim var. Şubecilik için şöyle bir cümleyle anlat o günleri deseler ilk aklıma gelen: ağlamadığım bir günüm yoktu. Gerçekten ya da içten ama çok ağladım, çok çok nefret ettim. Bugünkü aklım olsa asla çekmezdim. Sevmediğin bir işi yapmak korkunç. Hala görüştüğüm müşteriler varsa, bence başardım. Bu sebeple ben şuna inanıyorum: Başarılı olmanın, yapabilmenin sevmekle ilgisi yok, çalışmak ve sadece başarmayı istemek. Yine de o lanet yerlere nasıl dayandım bilmiyorum. Hele son şubem, 3 yıllık ilk İstanbul maceramda sanayinin en göbeğinde. Metrobüste okuduğum laneti anlatmayım...Ve ayrılırken ki kutlama havamı... Bu konu bitmeyecek ben bankacılık maceramı ayrı bir yazıya saklamaya karar verdim şu an, ne doluymuşum neler neler yazarım ama bugün konum bu değildi. Ben sadece 11 yıla yakın çalıştıktan sonra bugün neler hissettiğimi, neler yaptığımı yazacağım.
Ailece birarada olalım diye bırakmam gerekse de, gecelerce uykusuz kalıp, almak zorunda kaldım bu kararı. Ev, iş, çocuk ile tek başıma ve en önemlisi bitmeyen bakıcı maceralarıyla çok daralmıştım. Yine de o kadar çok parametre var ki işten ayrılırken düşüneceğin, ya da benim için öyleydi. Ama bir dakika konu bu değildi! Kısa tutamıyorum bu yazıyı :))
Çalışırken çok fazla cümlelere de döktüğüm bir isteğim vardı. Öğlen hiç koşturmadan AVMlerde oturup kahve içen insanlara özeniyorum derdim. Kahvemi kitabımı alayım da oturayım isterdim:) Oldu. Nerdeyse tam olarak istediğim oldu, ne istediğine dikkat et yani;) Önce evde çocukla çok zorlandım, sanırım Alya Eda' nın da alışma süreciydi, ilk geldiğim zamanlar çok zordu, çok kötüydü. Yine çok ağlamış olabilirim, ya da o kadar zorlandık ki Alya'yla beraber ağlamış olabiliriz. Evde çocuk bakmak çok zormuş çok çok zor, ki bana sabırlı derler ne sabır kalmış ne enerji...Bir de mevsim yaz ama yağmur bol. Zaman gerekiyor herşeye, burayı öğrendim, işleri halledecek seviyeye geldim, rahatça çıkıp geziyorum, Alya Eda okula başladı, ev işlerinden , dışarı işlerine bir çok şeyi oturttum. İçime sinmeyen şeyler yok mu? O kadar çok ki:) Ama zaman diyorum bir, bir de çok takmıyorum, çok şey istemiyorum, hangi planı tutturabildim ki?
Yaşadığım hayata hem olumlu hem olumsuz bakmak mümkün. Enerjimi yüksek tutup olumlu tarafta olmaya çalışıyorum ama bazen tabi yıkıldığım, isyan ettiğim de oluyor. İki ayrı insan gibi iki ayrı mod yazacağım, hep olumlu, hep olumsuz bakan. Ben de karışımıyım bunların:
İşsiz değil de ara vermiş gibi bakıyorum kendime. Dönsem çalışacağım mecbur, uzun süre kalsam da burada bir şeyler bakmaya başlarım biraz da düzenimi oturtunca. Geçenlerde öğretmenlik yapabileceğimi öğrendim mesela, o akşam ben gökyüzündeydim belki görmüşsünüzdür:) Kızımla vakit geçirebilmem için süper bir fırsat oldu, çok yorulmuş ve yıpranmıştık ikimizde. Beraber geziyoruz, sarılıyoruz, beraber öğreniyoruz. Yazarken hatırlayınca bile işsizliğe şükrettim. Dibine kadar çalışan bir anneydim çünkü, mesaisi bitmez, stresi bitmez, sorunlu yönetici hiç bitmez, bir de çocuğu bırakacak kimse olmayınca çok zordu. Dinlendik biz. Moskova'da olmam başka bir artı, gezilecek çok yer, yapılacak çok şey var. Öğrenilecek, araştırılacak şey çok. Ev işlerini düzene sokuyorum. Çalışırken son zamanlarda bir yatılı bakıcım vardı, ve rahatlığa öyle alışıyorki insan yeniden yemek, ev işi, alışmak zor oldu. Ama gerekirse geceden her işimi halledediyorum ki gündüz gezmeye, Alya Eda'ya vakit kalsın. Sadece gezip tozuyor görüntüm yalan, sadece onları yazdığımdan... Haftada bir yarım günü temizliğe ayırıyorum, iki haftada bir de temizlikçi geliyor, detay temizlik ve ütü için. Evdeysem öğleden önce iki-üç çeşit yemek yapıyorum ki sonra rahat edeyim. Biraz düzen ve plan gerekiyor yeni yeni oturtabiliyorum, hala alıştım denilmez. Anne olmadan önce çalışmak zor değilmiş bu arada, zor sayılmaz. Yani olumlu bakacak olursak çalışmadan hayat, evet çalışırken ki hayal ettiğimiz gibi güzel, keyifli. Arkadaş bulabilmek zor olmadı, hatta hep diyorum Türkiye'de olsam evde sıkılırdım çünkü arkadaşlarım işte olacaktı, burada ise hep benzer bir grup var, ağırlıklı eşinin işi sebebiyle burda, evde ve çocuklu:) Hayat güzel de, çalışan ve para getiren biri varsa ya da bir yerden para geliyorsa tabi....Moskova' nın tüm pahalılığına rağmen, bir gün bile gitme, harcama diyen bir eşim olmadı. Parkları, sokakları ondan çok gezmiş olabilirim, bu konudaki desteği için buradan da teşekkür ederim :)))
Ev hanımı rolüne geçmek ise çok zor çok. Türkiye'ye son tatile geldiğimde ne iş yapıyorsunuz sorusuna cevap veremedim...Yutkundum bir ve hatırlayınca hala devam bir yumru boğazımda...Alışamadım aslında işsizliğe, her para harcadığımda doğal olmasına rağmen, kötü hissediyorum kendimi, tam bir tüketici gibi... Kara delik gibi...Bir de para istemek var! Zor çok! Hesabımı bilmem lazım, isteğimle aylık düzenli paraya bağladık eşimle:( Ben çok zorlanıyorum bu konuda işte... Para da yetmiyor:) Anlamadım. Türk arkadaşlarım var, onlarla geziyorum, kendim geziyorum, pek de mutluyum ama parkta bir cümle anlamıyorsun. Konuşmamak için kimseye bulaşmıyorsun. En basit işini bile çözemiyorsun... Ama konumuz yurtdışının zorlukları değil, işsizlikti değil mi, sürekli dağıtıyorum... Ev hanımı olmanın psikolojisi beni çok yoruyor, bir de burda eşimin insani olmayan çalışma şartlarında ondan aldığım iki gram desteği de kaybettim, çoğu pazar günü bile çalışıyor. Ev işi, Alya'nın tüm sorumlulukları vs hep bende sayılır. Böyle yazınca sadece üzerine işimden olmuşum gibi geldi ama... Yalnızlık zaten bambaşka bir boyut. 
Mutlu çalışmadım ben hiç bir zaman, ne sevdiğim bir işim oldu, ne de sabahları heyecanla, hevesle gittiğim bir dönem. Ama özlüyorum biraz işi, daha çok ortamları, bir gayenin olmasını, ev dışında bir misyonun olmasını... Zor çalışma şartları var bankalarda bilmeyen yok artık bunu, üzüldüğümde çok kızsam da kendime ve çok kızsa da bu durumu bilen halen çalışan canım arkadaşlarım işsizlik de zor gençler, bir verimsiz dönem...Bir bekleyiş, bir arayış... Zaman ne zalimsin ne zaman bir yıl oldu... Bakalım gelecek neler  getirecek, heyecanla bekliyorum gelecek daha güzel yılları 🙏

4 Mayıs 2018 Cuma

Novodeviç ve Nazım

1898 yılında açılan mezarlık, aynı isimli manastırın yanında ve nehir kenarında yeşillikler içinde turistik bir alan. SSCB devrinden beri, Kremlin duvarının dibine gömülen birkaç isim hariç, ülkenin en önemli mezarlığı sayılıyor. Siyasetten sanata, tüm ünlü isimlerin mezarı da burada. Yakılıp külleri duvarlardaki vazolara konulanlar dahil, 27 bin kişinin mezarı varmış. Yazar, aktör, aktris gibi ünlüler de olduğu için özel ziyaret alanı, müze statüsünde. Türkler için de asıl önemi Nazım Hikmet'in mezarının burada olması olabilir.

Mezarlıktaki detaylara geçmeden çok kısaca Nazım Hikmet Ran kimdi, hatırlayalım. 1902 Selanik doğumlu. Selanikte doğmak ne güzelmiş:) Mavi gözlü dev olarak da anılıyor. Şair, roman yazarı, oyun yazarı. Siyasi görüşü sebebiyle defalarca tutuklanmış, gençliği hapislerde geçmiş. Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nazım Hikmet, çeşitli cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı. 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı; ölümünden 46 yıl sonra, 5 Ocak 2009'da yeniden Türk Vatandaşlığına kabul edildi. Ölümünden sonra! 1963'te Moskova'da ölüp, defnediliyor. Memleket hasretinden hep bahsedilir, bu yüzden demiş olsa gerek 'Gitmek sadece bir eylemdir, unutmak ise devrim!'... Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve bir çok uluslararası ödül almıştır, dünya'da 20.yüzyılın en önemli şairler arasında gösterilmektedir. Evlilikleri, aşkları, yurtdışı gidişleri, gelişleri, kaçışları ile uzun ve ilginç bir hayatı var ancak uzun yazmayacağım, bir çok kaynak var zaten bu konuda. Ve bir gün azıcık zaman ayırıp, bir kaç şiirini okuyun mutlaka. Ne güzel ne özeldir benim için 'Ceviz ağacı', ankara barlarından... 'Ne güzel şey hatırlamak seni' aslında hiç unutamadıklarımız için... 'Seviyorum seni' ekmeği tuza banıp yer gibi... Ve ' Yaşamaya dair' serisi var, fotoğraflardan sonra eklemeden geçemedim. Ve fotoğraflara en güzellerinden birini ekledim, aldanışlarımız, inanışlarımız...

Mezara dönelim, metro ile ulaşım oldukça kolay, pembe hat Lujniki ya da kırmızı hat Sportivnaya ile yakınında iniyorsunuz. 3/5 dakikalık yürüme mesafesi var.

Mezarlıkta kim nerde yatıyor bulmak ya da sormak, sorabilirsen cevap almak mümkün değil. Girişteki levhadan bakabilir ya da girişte mezarların yerini anlatan rehber kitapçıklardan alabilirsiniz ama aslında Nazım' ın mezarını bulmak zor değil. Ana kapıdan girdikten sonra sol tarafta yol üzerinde, aralara girmenize de gerek yok, gidip bulamayan oluyor. Bulup görmenizi dilerim. Mezar taşı siyah bir granitten olup meşhur şiirlerinden biri olan rüzgâra karşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiş.

Mezar girişi ücretli yazıyor çoğu web sitesinde ama artık değil, biz ücret ödemedik, manastır tadilat dolayısıyla kapalıydı, manastırı gezemedik. Mezar gezmesi sonuçta kimileri keyif alabilir, şahsi fikrim ise abartılacak bir şey olmadığı yönünde:) Zengin mezarlığı görüyorsunuz, dolayısıyla ihtişam bol. Fotoğraflar, heykeller, gösterişli yapılar. Yeni mezarlarda var, daha yeni gömülmüş kişiler... Paran var ise mezarlıkta yer alabiliyormuşsun. Ünlü sözleri, kimilerinin çeşitli fotoğraflı mezarları, kimi kapılı küçük saray gibi yaptırmış mezarını. Köpeğinin heykeli olan, balet olup heykeliyle mezarı olan...Mezarlarda hep çiçekler var, hatta yapay kumaştan çiçekler... Bazı mezarların başında bank var, oturmak için. Bir çoğunda mum var. Yapay çim ile üzeri örtülmüşünü bile gördüm. Külleri kavanozda olan mezarlar var, bir cam bölmenin arkasında duruyor. Vakit var ise görülmeli ama ilk gidilecek yer olmadığı kesin:)
Mezarlıktaki bazı ünlüler:
-Mikhail Bulgakov
-Anton Çehov
-Nikolay Gogol
-Vlademir Mayakovsky
-Sergei Prokofiev
-Boris Yeltsin
-Dmitry Shostakovich
-Nazım Hikmet
Rüzgara karşı yürüyen adam- Nazım'ın mezarı başı
Mezar ana giriş yolu

Nazım'ın son aşkı Vera

Nazım'ın mezarında saygıyla...

Yeni bir mezar

Küllerin de olduğu duvar

Yapay çimli bir mezar 


mezarların yerini gösteren bilgilendirme panosu








Yaşamaya Dair (3 parça)-1947/1948
1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.


2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
'Yaşadım' diyebilmen için...