Bumerang - Yazarkafe

22 Aralık 2019 Pazar

KOKU

İnsanları koklayarak onlarla ilgili birçok şey hakkında bilgi edinebilir miyiz? Duygu durumlarını, sağlıklarıyla ilgili problemleri, güçsüzlüklerini bu şekilde anlayabilir miyiz? Bir insanın tenine göre yaratılacak bir koku, onun hayatını değiştirebilir mi? Yalnız birine daha iyi hissettirebilir mi? Bütün insanların sizi sevmesini sağlayabilir mi?
Şimdi var mı bilmiyorum, kırmızı 8*4 #deodorant lise spor salonudur bence... #Kimya #laboratuvar kokusu çocukluğum... #cacharel noa, classic #hugoboss geçmiş senelerim, değişmeyen ben... #ralphlauren değişim denemelerim, Odtü de yurt odam... Başka parfümler başka hayatlar... Aynı #mantı aynı malzemeye rağmen evde anne yapınca farklı kokar mı mesela? Değişmeyen #peppermintmocha tadı ve kokusuyla nişantaşı #starbucks demek benim içim her zaman. Fabrikaların derin plastik kokusu, Bayrampaşa 3 yıl, binlerce anı... Neden bin faktörlü güneş koruyucu kremler çıkmışken hepimiz o tropikal tatlı çocukluğumuzun deniz yağı kokusunu özlüyoruz?... Her kokuda bir anı, bir dönem hatırlayan ben, bu #parfume dizisini çok merak ediyordum. #PatrickSüskind in #Koku #dasparfum kitabından uyarlama. Alman yapımı. Aslında daha önce filmi de çekilmiş ama ben sadece 6 bölüm olan kısacık diziyi izledim... Beklediğim kadar sürükleyici değil, zaten olumsuz yorumlar da çok ama bence tabi ki izlenilesi... Sıra sanırım filmini izlemek de...
( instagram paylaşımımdan... dizi ve netflix alıntılarıyla... )

10 Aralık 2019 Salı

Kayıp ve Kazanç...

Bir şarkıyı geç keşfetmek kayıp bence...
Bir sevgiyi kaybetmek kayıp...
Gülecekken ağlamak da kayıp...
Ağlayacakken içine atmak da kayıp...
Kayıplarla geçti hissediyorsan hayat büyük kayıp...
Hiç dersten kaçmadıysan kayıp...
Hiç dersten kalmadıysan da kayıp...
Kötü haber: Hepsinden kaldıysan da kayıp!
Sorumsuzluk yapmadıysan kayıp...
Çocuk şart değil hayatta ama yine de üzgünüm, o sevgiyi tatmamak kayıp...
Hiç aşık olmadım demek kayıp...
Sevgiyi bilmemek kayıp...
Hobine vakit ayıramamak kayıp...
Bazen yolda geçen zaman sonsuz kayıp...
Aşk ne ki!? diyorsan kayıp...
Kayıplar içindeysen kayıp...
Hislerini anlatamıyorsan kayıp...
Kimseyle konuşamamak kayıp...
Bazen yalnızlık, bazense kalabalık kayıp, ve bunu ayırtedememek, tadına varamamak kayıp...
Ağlamadıysan tüm gece kayıp...
Tüm gece eğlenmediysen de kayıp...
Velhasıl hayatta, gerçekte kazanmakta var kaybetmekte. Bazen kayıp sandığın kazanç, bazen kazanç sandığın kayıp...boşa dememişler hayırlara vesile...
Kazanmak ne ki ayrıca, kazanç ne??!!! yenilir mi, içilir mi? Ölçülebilir mi? Ölçüsü ne? Sen iyi hissediyorsan, mutluysan, huzurluysan, kazanç ne?! 
Kazanmak istememek yeni kazanç olabilir mi?

30 Kasım 2019 Cumartesi

AN iyi ki varsın

Hayatın aslında AN olduğunu, ANlardan ibaret olduğunu ne zaman öğreniyor insan? Ya da öğreniyor mu? Sen öğrendin mi, sence de öyle mi?...
Sabah işe koşarken, bir yaşlı adama takıldım mendil satan...Bir ANdan, bir ANlık bakıştan onun hayatını tahmine gittim, neler yaşadı, neler bekledi diye düşündüm. Bu yaşta çalışmak, sabah erken kalkmak ne zor olmalı. Belki çalıştığın onca yıla rağmen yine buna zorunlu olmanın acısıyla daha da yaşlanmış...Belki de tatlı bir ‘eski toprak’ ve hala uyanabildiğine, çalışabildiğine şükrediyor....
Bir ANlık gülümsemeye takıldım geldiğim bir kursta... Tanımadan sevebiliyorsun insanı bir ANda...
Sabah aldığım bir şarkı mesajı ‘ dinlerken sen geldin aklıma’ bir ANdan geriye dönüp yaşadığın ANlar, yaşadığın aylar...Tüm hayatın için, tüm deneyimler için şükür sebebi aslında.
Eskiden hayat bir bütün olarak güzel olmalı, her ANda her alanda başarılı (ki neyse başarı...), hep mutlu, dahası hep istediğim gibi olmalı sanıyordum. Şimdi ANı farkedip ANı yaşamaya çalışıyorum. Çalışıyorum ve öğreniyorum ve çok yolum var. Yolumun olması da güzel, hala öğrenmek de güzel. Öğrenecek birşeyler olduğunu bilmek bile güzel.
Bir çok derdim var, halletmem gereken sıkıntılarım, başetmem gereken işlerim, yapmam gereken ciddi sorumluluklarım var. Diğer yanda öyle güzel öyle güzel ANlarım var ki, şu yazıyı yazdığım AN, keyif alarak içtiğim kahve, hep aklımda kalan bir güzel cümlenin hissi, bir ANdaki kahkaham. Orayı ilk gördüğüm AN, orada ilk oturduğum AN ve daha niceleri... Bazen bir saat sonra bozulacak bir güzel AN yakalıyorum, sonra bir saat sonra bozulacak diye kayboluyorum o ANda, sonuç aslında hep kayıp... Hatırlamalıyım ve hatırlamalısın aslında yok bir saat sonrası... 
AN iyi ki varsın. 
ANlar biriktirmeli ANIlar olmalı gülümseten, daldırıp götüren, tatlı acı öğreten ve unutulmayan.

Ve yaşadığım tüm ANlara şükür...
İyisine yaşadığım olumlu duygular için, kötü olduğunu sandıklarıma bana öğrettikleri için şükür...

6 Ekim 2019 Pazar

İçimizdeki egolar mı dersin savaş mı...

Aslında sadece bir fotoğraf ile klasik içimizdeki çocuğa da sahip çıkalım diyecektim ama içimizdeki yetişkin ve ebeveyne değinmeden yapamadım.
Hiç ama hiç haddime olmayan bir konuda zaten ağırlıklı alıntılarla yazacağım. Bu ara oldukça gündemimde ve sorguladığım bir psikoloji yaklaşımı...
Kurucusu Eric Berne olan Transaksiyonel Analiz davranış kuramı...
Diyor ki içimizde hayat boyu devam 3 ego var, çocuk, yetişkin ve ebeveyn. Bunlar dinlenip, hepsinin ihtiyacı giderilmezse, birbirleriyle anlaşamazsa mutlu olma şansın yok caanımm :)
Bir eğlenceye gittiğinde umarsızca eğlenirken, beğendiğin istediğin şeyi şartlardan bağımsız alıp mutlu olduğunda, sorgulamadan aşık olduğunda, büyüyüp de yaramazlık yaptım dediğinizde, bazı kıskançlıklarda bu ego devreye gidiyor. Ben yeni tanıyorum kendisini, seviyorum da çok ama meğer onu bastırıyormuş içimdeki ebeveyn ve bazen de yetişkin belki... Ana konu yine denge tabi. Hep bilmek kolay, uygulamak zor:)
Ve sonra bir ebeveyn varki içimizde neler neler öğretmiş bize neler neler öğretilmiş, ezberletilmiş. Hala terli terli su içme diyoruz ya o konuşuyor işte:) yanındaki 30 yaşındaki adama montunu giy diyen de ebeveyn...adam 30 yaşında canım 30!, kendi düşünebilir, düşünebilmeli en azından:) Ebeveynlerimizden, büyüklerimizden, toplumdan öğrendiğimiz çok da sorgulamadığımız ezberler. Bazen gülmeye hakkım yok hissedersiniz ya, ne bileyim sınavdan kalmışsın, tatil senin neyine gibi bir his varsa içinde bilki içindeki ebeveyn yargılıyor seni. Susturmasan da farket, onu dinlemeli misin, doğru mu sorgula... 
Yetişkin tatlım tam benlik:) ama tam benlik demek çok da mantıklı, çok da mutluluk verici değil yani... Dengeli, mantıklı, artıyı eksiyi düşünen, hesaplayan, planlayan egomuz bu. İş hayatında çok işe yaradığı kesin, en çok da orda kullandığımız... Param yok, bu kadar borçla ev alamam diyip önce para biriktiriyor, uygun olanı arıyorsanız yetişkin ego devrede. Ben buna ağırlık vermişim, ölmüş içindeki çocuk, konuşmuyormuş ne zamandır, şimdi bir bir hepsini dinlemeye çalışıyorum. Çoook başındayım ama yolun. Bi düşünün bakalım siz neler yapıyorsunuz? Hangisini dinliyorsunuz, hepsiyle iletişim kurabiliyor musunuz? Dengeyi kurmayı öğrenemedim, hangisi doğru bilmiyorum, öğrenirsem bir gün yazarım ama ilginizi çekerse kaynak çok bu konuda biraz arama motoru karıştırmak bile çok fikir veriyor.

Hayat denemek ve öğrenmek üzerine. Bizim ve sevdiklerimizin farkındalığının artması dileğimle...

Bir çok kaynaktan birini seçtim burda:

http://erkantozluyurt.com/uc-psikolojik-gerceklilik-ebevyn-yetiskin-cocuk-ta-1

‘’Berne, TA Kuramını ilk ortaya attığında insanlar üzerinde yaptığı gözlemler ve ani değişimlerden çok etkilenmiştir. Örneğin; oyuncağını çalıştıramayan küçük bir erkek çocuğunun gözyaşlarına boğulmasında, telefonun en sonunda çalması ile gamlı yüzü bir anda coşku ile dolan ergen kızda, iş yaşamında aldığı bir başarısızlık haberi sonucuna yüzü sararan ve titremeye başlayan bir iş adamında, oğlu ile anlaşamayınca yüzü taşlaşan baba da…Bu değişimi yaşayan insanlar kemik ve kas yapısı, deri ve giysiler anlamında aynı kişilerdir.
Peki, içeride değişen nedir? Değişim nereden başlayıp, nereye kadar gitmektedir?
İşte Eric Berne’i TA’ının ilk dönemlerinde büyüleyen sorular bunlardır.
Aslında yukarıda geçen örneklerdeki durumlar, günlük yaşamda her an gözlemlediğimiz, tanık olduğumuz durumlardır. Bu durumlar bir durumdan diğerine değişim gösteren tavır, görünüm, kelimeler ve jestlerle belirgindir.
Bir iş günü içinde son derece önemli toplantılara giden ve rasyonel kararla veren bir iş adamı, çocuğu için okulundan gelen bir telefona birden sinirlenebilir, eski bir arkadaşı aradığında kahkahalarla bir çocuk gibi rahatça gülebilir.
Yukarıdaki vakaya bakıldığında duyguların hâkim olduğu küçük bir çocuk, kendini haklı/üstün gören ebeveyn ve bir de yetişkin mantıklı bir iş adamı.’’http://erkantozluyurt.com/uc-psikolojik-gerceklilik-ebevyn-yetiskin-cocuk-ta-1

29 Eylül 2019 Pazar

Nice 5lere...

Kendimi bildim bileli bebek sevdim... Hiç oyuncak bebekle ise oynamadım sahte bu diye... Bazıları bebek niyetine kardeşine bakar sever, ne öyle kardeşim oldu ne kuzenim... ben sadece bebek sevdim...duvarlarımda dolaplarımda hep bebek fotoğrafları...
Evlenir evlenmez bebek yapar demiş arkadaşlar ama evlenir evlenmez erteledim de erteledim... çünkü sen gelecekmişsin, çünkü seni bekliyormuşum, Eda’nı nazını... gözlerinde kaybolmayı, sende erimeyi, senle erimeyi bekliyormuşum. Ben bebek büyüteceğim ama senden öğrenecekmişim bir sürü şeyi. Kadınlar güçlü ise annelerin güç sınırı yok bence... iyi ki iyi ki iyi ki bir milyon kere iyi ki geldin, iyi ki dünyadaki o en güzel kokuyu kokladım, en güzel göze baktım, en çok sevgiyi tattım... iyi ki bana geldin. Hiç bir şey tesadüf değil, doğru... ben de senin gücüne hayranım... zorluklarla, ayrılıklarla başedişine hayran ve minnettarım. İyikim iyi ki varsın, iyi ki yanımdasın, iyi ki elin elimde, iyi ki gözün gözümde, iyi ki o temiz kalbin benimle.. en çok sana şükrederim bir de minik aileme... en çok sen gücümsün... hayatıma anlam katanım, zorluk nedir ki, aşmak için değil mi? Beraber aşamayacağımız yok. Allahım sana şükürler olsun, sağlığıyla, güzelliğiyle ve mükemmel kalbiyle bu meleği bana gönderdiğin için...
Sevgi ve şefkat dolu, dürüst insanlar olsun çevrende meleğim... Acılar büyütür ama yine de yakınların acıtmasın seni inşallah... sevgim tarifsiz, şükrüm yetersiz... allahım güç ver uzun yolda bu güzel emanete hakkıyla bakayım... Nice 5,10,15,20,25,30,35,40 yıllara, gerisini bilmiyorum:)))

5 Eylül 2019 Perşembe

Anlık

Çok ağladım
Çok kanadı
Çok yara aldım
Çok kanadı
Çoktan geçti...
Bir akşam hüzün ve sonra sabah...
Denemeydi geçti
Gün doğmadı mı?! Doğdu yine
Yine sabah
Ama akşam hüzün biraz...
Endişe korku hep var
Mesele artık güçlü olup olmamak değil
Yaşamak bile kazanç
Nefes almak...
Çok özlem çok aşk
Çok hayalkırıklığı çok beklenti
Çok ummak az bulmak
Ve geçmiş zaman....geçer zaman

İstemiyorum ki anlayın
Sakın yorum yapmayın
Beni sessizlikte bırakın

23 Ağustos 2019 Cuma

Kendini sevmeyen başkasını sevemiyor...

Ben de olabilirdim, sen de olabilirdin...bir erkek de olabilirdi zaten bu şiddeti yaşayan. O kadar sevgisiz büyümüş ki, sevgi göstermek, sabır, şefkat, emek zaten herkes bir haber üstelik başka birinin, karşısındakinin, üstelik çocuğunun annesinin babasının mutluluğunu, onsuzluğunu, iyi olmasını çekemiyor...şiddeti kadına mı gösterdi? Bu adam kendini sevmiyor, çocuğunu sevmiyor ki. o kadar sevgisiz ki, o kadar çoklar ki, bu yüzden bu ilk değil, son da olmayacak...ne duyarlıların gözyaşı bitecek, ne çocukların... keşke ümitli olabilsem. Bana düşen içimdeki sevgiyi beslemek, elimdeki çocuğu sevgiyle büyütmek, çevreme ama özellikle çocuklara sevgi vermek...peki bu gelecekten korkmamıza engel mi, o tırnağına kıyamadığın çocuk bir sevgisize rastlayınca ne olacak??!!! 😔izlemedim,izleyemem annenin susuş ve gücünü, çocuğun acısını...goethe nin dediği gibi bu dünya hassas kalpler için cehennem... güzel çocuklar yetiştirmeliyiz. Büyürken bizim içimizdeki çocuk acı çektiyse bile şimdi inadına ona da çocuklarımıza da iyi bakmalıyız... inanırım herşeyin başı sevgi ve saygı... klişe laflar anlamsız değil ciddi gerçek geliyor yıllar geçtikçe... başkasının acısında gözün doluyorsa insansın ama bir şey yapamamak asıl acı...Yapılabilecek bir şey olduğunda yapılmalı. Bazen sessizce sokakta mendil satan çocuğa gösterdiğimiz sevgi kurtaramaz mı dünyayı, herkes bir parça denese... kendini sevmekle başla, içindeki çocukla tanış. Varsa ki vardır yaraları onu da sar. Gücün vardır. Nelerle başetmiyoruz ki?

Nasıl bir şey haklı çıkarabilir kendi çocuğunun önünde annesini, eski eşini öldürmeyi? Nasıl bir kalp, ne kadar sevgisiz ne kadar bilinçsiz... Nasıl akıl almaz nasıl kalp dayanmaz bir hayat...

Kızım için ve tüm çocuklar için sevgi diliyorum... Gelecekten korkarken inadına güzel çocuklar yetiştirmek için iyi olup yeni güne uyanmak gerek diyorum...

İlişkilerin kölelik değil sevgi üzerine kurulabildiği (ki bu tartışmasız bir itaat değil), Ayrılmanın tüh vah durumu değil, bir mutluluk tercihi olduğunun anlaşılıp, saygı duyulduğu, çocuğa sahip çıkılabildiği, güç savaşsız , savaşmalı değiş sevişmeli dünyalara. Bunu isteyecek çocuklara... bunu sağlayabilen anne babalara...Kendini sevmeyen adam/kadın başkasını sevemiyor...

35 yaşımda yapmam dediğim herşeyi yaparken, yadırgamamayı, kınamamayı derince öğrenmişken bir tek sevgisizliği görmek istemem, gösterme Allahım hiç birimize...Amin.

9 Ağustos 2019 Cuma

Bitmeyecek gücüm, azmim, sevgim, inancım...

Olumsuz cümleler kurmayım diyorum...Başka türlü ifade edemiyorum. Bunu da öğreneceğim. Öğrenmek bir süreç ya yaşam boyu...Daha ortasındayım hayatın çok yol var, yaşanacak çok şey, öğrenecek çok şey, paylaşılacak çok şey... Çok güleceğim, mutlu olma sözüm var kendime. Ağlayacağım da çünkü bu benim, çünkü bu hayat...
Ayrılık ve gözyaşından çıkan, zayıf ve güçlü noktam kızımdan yola çıkarak, başladığım yazı yine bambaşka bir yola giderken aslında olumsuz cümlem: ‘her ayrılıktan nefret ediyorum’du. Belki de güçsüz noktam... Aslında bu bir güç savaşı da değil... 3,5 ay önce korkarak kızımı bıraktığım bir yabancı giderken, miniğim ağladı, nazlandı, gitmesine izin vermedi. Abartayım: içimi dağladı:)
Bir yabancı nereye geliyor hayatında,bir her şeyim sandığın nerelere gidiyor hayatta...Hayat bazen zor, biraz karışık...Ya da o an bize zor geliyor...Herkesin derdi kendine ağır ya, bu yüzden sabredebilmeli kim ne ile sınanıyor pek de bilmiyoruz...Küçük bir çocuğu güçlü görmek istemek... Kırılmasına üzülmesine kıyamamak...Bazen duygularla başetmek gerçekten zor...Bir yolu bulunur elbet. Yeter ki yalnızlıkla, mutsuzlukla, sağlıkla, çaresizlik hissiyle sınanmayalım...Hoşgeldin belirsizlik, endişe ama iyi ki varsın gücüm, azmim, sevgim, inancım...

8 Ağustos 2019 Perşembe

Yıllar çalışarak geçerken...

Yine bir boğazım düğüm düğüm sabahı... Hem heyecan hem endişe... Sevinç ve üzüntü yanyana olabiliyor kesin. Neredeyse iki sene olmuştu işi bırakalı, şimdi yeniden başlangıç... İşi bırakmak, işe başlamak pek önemli değil de bir çocuk bırakmak ardında çok zor çok. Çoğunluğun aynı durumda olduğunu bilmek avutmuyor. Onu iyi şartlara bırakmış olmak, onun için de iyi şartlar bırakıyor olmak avutmuyor... 
Yeniden merhaba endişe, merhaba bakıcı, merhaba okul, merhaba kamera takip, merhaba gizli dedektiflik :)) merhaba iş hayatı, merhaba mesailer, merhaba kaprisler, merhaba yeni arkadaşlıklar, tanışıklıklar, merhaba nefes...
Yaşanılanları bir Allah bilir... Kim ne derse yalan, kim ne derse kendi bakış açısı...Yaşanacakları da öyledir, Allahım sen güzel bir yol yap bana ve kızıma, çok isteğim yok bilirsin

22.4.19 9.15 @metrobüs

30 Haziran 2019 Pazar

Öylesine...

Yazacak bir sürü gezi yerim var, ve bir çok duygu, bir çok şey...yetiştirememek değil şu an yaptığım..tam tembellik..zor olur ama zaman ayırabilirim aslında...bilinçli bir şekilde boş durmayı, verimsiz filmler izlemeyi, boş kitaplar okumayı, öylece ekrana bakmayı tercih ediyorum bir süredir... bir süredir dinlenme biçimim bu... daha kapalıyım eleştiriye, daha kendimleyim, daha yalnız, daha huzurlu, daha sorgulayıcı, kah daha mutlu kah daha mutsuz... bir koşturma içinde bazen çok sorgulama bazen kulak tıkama... yetişememe hiç bir şeye ama en güzeli yetişmeye de çalışmama... bir sessizlik istiyorum, daha bir kendimleyim...şükürü daha çok başarırsam daha çok şükür edeceğim. Basit bir şeyler hayal ediyorum... az kıyafet, az yemek, az insan, az ses.... daha çok zorluk var bir süredir, yine de dayanabilme gücü ve sabır... öğreniyorum..

15 Mart 2019 Cuma

Sessizlik Deneyimi...

Karanlıkta Diyalog deneyimiyle kör/görme engellilerle empatiden sonra aynı  yerde yine Gayrettepe Metro durağında bulanan Sessizlikte Diyalog’u da deneyimledim:) Bu defa işitme engelli/sağır olmak, işaret dilini anlamak üzerine bir deneyimdi...
Karanlıkta deneyim bana bambaşka gelse de, bu da mutlaka denenmeli. Hissetmek, anlamak sonuçta her zaman en ihtiyacımız olan şeyler değil mi....
Deneyimde işitme engelli/konuşamayan rehber size eşlik ediyor. 5 kişilik minik bir gruptuk biz. Girişte duymanızı azaltacak kulaklıklar takıyorsunuz. Farklı odalarda farklı  deneyimler var. İşaretlerle konuşmaya, şekillerle anlama çalışıyorsunuz... Yüz hareketleri, vücut dili neler anlatabiliyor görüyorsunuz. Ses yok, konuşmak yok... Nesneleri, şekilleri, alfabeti, bir kaç basit diyalogun kelimelerini işaret diliyle deneyimledik...

‘’Dünyada ilk defa 2003 yılında Paris’te kapılarını ziyaretçilerine açan Sessizlikte Diyalog, Istanbul Social Enterprise tarafından 31 Ocak 2016 yılında Gayrettepe Metro İstasyonunda hayata geçirilmiş’’ 

Biletler biletix web sayfasından alınabileceği gibi, deneyim alanında da alınabiliyor. Her gün açık, bazı saatler bilet fiyatları daha uygun. Tüm eşyalarınızı dolaba kilitleyip giriyorsunuz...Bir saat Karanlıkta Diyalog’da daha zor geçmişti, bunda daha kısa sürdü gibi geldi bana.

Bir saate yakın zamandan sonra sessizce ayrılıyor ve tabi ki sağlığımıza şükrediyoruz... 



11 Mart 2019 Pazartesi

Karanlıkta Diyalog: Görmeme deneyimi...

5 yıldır bu deneyimi bekliyordum. Abartı gelebilir gerçekten değil...
Karanlıkta diyalog adlı müze ya da deneyim Aralık 2013 te Gayrettepe metro durağında açıldı. Aslında sonrasında 3 yıl tam da yanında çalıştım...Tam hamilelik dönemimde olduğundan ilk zamanlarında gidemedim, sonra da yine iş koşturmaları, çocuğu bırakamama, zaman, hayat bahaneler...
Ve nihayet bugün başardım. Bu başarımı merkür retroya da veriyorum, başlayan işi bitirme dönemi... Darısı diğer isteklere diyerek astroloji dersime son vereceğim:)
Ne bu Karanlıkta Diyalog?, web sayfalarından alıntıyla:
‘’Dünya üzerinde 130’dan fazla şehirde 8 milyondan fazla insana “dokunmuş” Karanlıkta Diyalog deneyimi İstanbul Social Enterprise tarafından 20 Aralık 2013 yılında Gayrettepe Metro İstasyonunda hayata geçirilmiştir.  Karanlıkta Diyalog deneyiminde ziyaretçiler, tamamen karanlık ortamda, görme duyuları yerine diğer duyularını keşfedip geliştirerek hareket etmeleri konusunda görme engelli rehberlerce eşlik edilip yönlendirilirler. Görme engelli rehberler, 60 dakikalık parkurda ziyaretçilerin dokunarak, koklayarak ve duyarak “yeni ve farklı” bir biçimde görmelerini sağlar. Karanlıkta Diyalog’un asıl amacı, görme engellilerin yeteneklerinden faydalanmaktır. Yani bu sergiden yararlananlar aslında görebilenlerdir diyebiliriz. Karanlıkta herkes eşittir. Bir düşünün, kimseyi göremiyorsunuz ve kimse sizi göremiyor. Karanlık’ta Diyalog’da görme engelli bir rehbere güvenmek ve diğerleriyle empati kurmak zorundasınız. Karanlık aslında bir metafor, eğer diyalog varsa karanlık diye bir şey yoktur. Aynı şekilde hiyerarşi de yok.‘’
Biletixten bilet alabildiğiniz gibi, deneyim alanında gişeden de bilet alabilirsiniz. 7 gün açık, 20tl ile 45 tl arası bilerler.8 kişilik bir gruptu bizimki. Hepsi genç enerjik üniversiteli nesil, yani aynı ben:))))))) Girmeden telefon, takı, gözlük gibi eşyalarınızı verdikleri anahtarlı dolaplara bırakmanız gerekiyor. Sonra körlerin kullandığı değnekten alıyor ve başlıyorsunuz...Rehberimiz Yıldırım bey, görme engelli...Diğer rehberlerde öyleymiş. Elektrik kesilmiş gibi değil, göz alışması yok, zifiri karanlık dediğimiz karanlıkta yürümeye, alışveriş yapmaya, vapura, tramvaya binmeye çalışıyorsunuz ki deneyimde her yer güvenli, düz... Benim ana hissim genelde endişe oldu sanırım...Biraz korku...Oysa hiç bir anda yalnız başınıza halletmek zorunda kalmıyorsunuz. Böyle bakınca gerçekte yaşamak ne zor olmalı:( Ayrıca kitap okumayı, sinemayı deneyimliyorsun. En güzel kısmı ise en sondaydı, gerçekten görme engelli ya da kendi deyimiyle kör olan rehberimizle muhabbet. Ne isterseniz sorun dedi ve gerçek hayattan da bilgiler aldık. Kendisi sonradan görme kaybı yaşamış ve doğuştan kör olanlarla tek farkın renkleri bilmek olduğunu düşünüyor... 
*Kör yada görme engelli ne denilmeli? Tartışmalı konu imiş...
*Diyalog varsa karanlık yoktur! Hayatımızı zorlaştıran da kolaylaştıran da insanlar diyorlar...
*Görmeyen insanların sadece %5i tek başına sokağa çıkıyormuş.
*Karşıdan karşıya geçerken yardımcı olmak için kollarına girmeyin. Heleki birden yanlarına sokularak sakın! İsteyip istemediğini sorduktan sonra, sizin dirseğinizi ya da omzunuzu tutarak takip etmelerine destek olun.
*Toplu taşımada gürültü yapmayın ki doğru adres için tek yolları olan anonsu duyabilsinler. Anons yok ise şöför/görevliyi uyarın.

Yani duyarlı olun, anlamaya çalışın. Saygılı olun, sevgi duyun, empati deneyin...Belki güzelleşir dünya... 

İyi ki...


Ekşi sözlük yorumları da tavsiye edilir:
https://eksisozluk.com/dialogue-in-the-dark--4189404



Deneyim alanları: Park, market, tramvay, sinema, vapur, cafe...





15 Şubat 2019 Cuma

Moskova'da bir büyük akvaryum...

Tripadvisor'da yorumları okudum da pek memnun kalmamış insanlar bence ise güzel bir deneyim. Moskova'ya gezmeye gidenlere tavsiye eder miyim? asla ilk sıralarda olmaz tabi ki:) ama uzun süreli bir gezi ise ya da orada yaşanıyor ise, hele bir de çocuk varsa gidilmeli tabi ki...
Ulaşımı metro ile oldukça basit, metro ile Vegas alışveriş merkezinin içine( Crocus City Hall) ve akvaryuma direk bağlanıyor. 3.hat olan koyu mavi hattaki Myakinino durağında inmeniz gerekiyor.
10.000 m2 lik bu akvaryum Aralık 2016 da açılmış.2,5 Milyon litre su içeriyor. 5 Binden fazla canlı türü var.
3 ana bölüm var, Orman alanı, tatlı su (nehir& göl) hayvanları için bir bölüm ve deniz hayvanları için bir bölüm. Çok güzel doğal ortamlı cafesi, gerekli sosyal alanları ile eğlenceli, büyük bir alan. Güzel bir deneyim... Bence ortalama 3-4 saatlik bir zamana da ihtiyaç var. Bol fotolu, bol incelemeli bir gezi vadediyor...
İnsan istiyor ki İngilizce de bir web sayfası olsun ama maalesef...neyse ki çeviriler var:)
https://crocus-oceanarium.ru/
Çok fazla yazmayacağım, fotoğraflarla bu görsel şölen:

AVM içinden metro ile çıkıyoruz...
 Deniz ya da tatlı su alanından istediğinizden başlayabilirsiniz. Orman alanı ve Cafe üst katta. Biz deniz tarafı ile başlamıştık, ki zaten daha büyük...














Tünel olmadan ve sevgi pozsuz olmuyor:) burada isterseniz profesyonel olarak da fotoğrafınızı çektirebiliyorsunuz, Moskova' da fotoğraf günlük hayatta çok önemli, her yerde fotoğraf çeken, çekilen...

Ahh köpek balıkları...Yukarıdan çok küçüksünüz:)





Görsel şov demiştim değil mi?




Ormanlık alana geçiyoruz:






Gerçek misin, fotoğraf mı diye sorasınız geliyor değil mi? Gerçek gerçek...
 Cafeden kesit:
Cafeden

Cafe alanından

Cafe alanından


Cafe alanı devam...

Cafe alanı ve Yengeç ( pek severim nedense:))


Sen ne yapıyorsun kurbağa kardeş?
 Tatlı Sularda ne varmış, bakalım:


Elleri olan balık